İnsan hakları savunucusu ve avukat Eren Keskin, Rojin Kabayş dosyasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, Türkiye'de şüpheli kadın ölümleri ve işkencenin belgelenmesi süreçlerinde Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) yapısal sorunlarına dikkat çekti. Keskin, “ATK bugüne kadar işkenceyi gizlemek üzere iş yaptı” diyerek kurumun rolünü sert biçimde eleştirdi.
Keskin, Rojin Kabayş dosyasının coğrafyada çok sık görülen şüpheli kadın ölümlerinden biri olduğunu ve kendilerine göre Rojin’in bir cinayete kurban gittiğini söyledi. Rojin’in kaybolmasının üzerinden bir yıl geçtiğini hatırlatan Keskin, kaybolduktan kısa süre sonra cenazesine “bulunduğu yerden kilometrelerce uzakta, denizin dibinde yapılan arama sırasında” ulaşıldığını belirtti.
Türkiye’de şüpheli ölümlerin belgelenmesinde adli tıbbın tek yetkili merkez gibi kabul edilmesinin büyük bir sorun olduğunu dile getiren Keskin, şöyle devam etti:
“Adli tıp, yasal bir zorunluluk olmamasına rağmen savcılık ve hakimlikler tarafından tek geçerli rapor olarak kabul ediliyor. Oysa resmi bilirkişidir ve siyasal iradeye bağımlı bir kurumdur.”
“Önce intihar dendi, aile inanmadı”
Keskin, Rojin’in dosyasında ilk etapta olayın intihar olarak açıklandığını, adli tıp raporlarının da bu yönde düzenlendiğini ancak aile ve avukatların bu açıklamaya inanmadığını söyledi. Daha sonra Van ve Diyarbakır Baroları’nın desteğiyle sürdürülen hukuki mücadele sonucu Rojin’in vajinasında ve vücudunun bazı bölgelerinde erkek DNA’larının saptandığını aktardı.
ATK’nin bu kez de DNA’ların “bulaş” olabileceği yönünde kamuoyunu oyaladığını belirten Keskin, “Sonunda yapılan karşılaştırmalarla bunun bulaş olmadığı ortaya çıktı ama bu süreç bir yıldan uzun sürdü” dedi.
“Neden bir yıl boyunca intihar diye açıklandı?”
Keskin, DNA sonuçlarının geciktirilmesinin dosyayı ağırlaştırdığını vurgulayarak şunları söyledi:
“Bu olayın cinayet olduğu düşüncesi bugün daha net. Peki neden bir yıl önce bize intihar denildi? Adli tıbbın çelişkili raporları nedeniyle dosya bu kadar gecikti.”
“Resmi kurumlar inceleme dışı bırakıldı”
Keskin, soruşturmada birçok yapısal eksiklik olduğunu belirtti:
-
Üniversitenin sorumluluğu
-
Rojin’in kaldığı devlet yurdunun sorumluluğu
-
Yurda giren çıkan kişiler
-
Kamera kayıtları
Bu başlıklarda yeterli inceleme yapılmadığını söyleyen Keskin, sosyal medyada katillerin kimliklerini açıkladığını iddia eden hesapların bile savcılıkça değerlendirilmediğini vurguladı.
“Adli tıp işkenceyi gizlemek için kullanıldı”
Keskin, ATK'nin tarihsel rolüne değinerek şunları söyledi:
“Adli tıp, 80’lerde, 90’larda, 2000’lerde cezaevi operasyonlarında, bugün hasta mahpusların durumlarında cezasızlık politikasının en önemli aracı oldu. İşkencenin belgelenmesini engelleyen bir kurum haline getirildi.”
“Yargıya güven sıfır—ama umurlarında değil”
Keskin, yargı bağımsızlığının hiçbir dönemde tam anlamıyla var olmadığını, bugün ise “tamamen tek bir merkeze bağlı” bir yapı haline geldiğini söyledi. Hakim ve savcıların baskı altında olduğunu ifade eden Keskin, toplumda yaygın korku atmosferine dikkat çekti:
“Yargı hem cezasızlığın devamı için araç hem de korkutmanın esas aracı. İnsanlar ses çıkarmaya korkuyor. Yargıya güven sıfır ama bunu en az umursayan kesim de yine yargının kendisi.”
Keskin, Türkiye’de şüpheli ölümler ve işkence vakalarında bağımsız tıbbi inceleme merkezlerinin kabul edilmesi halinde çok daha hızlı ve objektif sonuçlara ulaşılabileceğini belirterek, mevcut yapının devlet politikası gereği değişmediğini söyledi.