Bugün, ağır hasta mahkum Halil Güneş’in cezaevinde hayatını kaybedişinin üzerinden dört yıl geçti. 15 Aralık 2021’de Diyarbakır 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde, tek kişilik hücresinde yaşamını yitiren Güneş, İnsan Hakları Derneği’nin hasta mahpuslar listesinde yer alıyordu. Akciğer ve kemik kanseri tedavisi gören, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan ve toplamda 29 yıldır cezaevinde tutulan Güneş, öldüğünde 49 yaşındaydı. Yaşasaydı bugün 53 yaşında olacaktı.

Halil Güneş’in ölümü, bireysel bir ihmalin ötesinde, Türkiye’de hasta mahpuslara yönelik yapısal bir politikanın sonucu olarak tartışılmaya devam ediyor. Onun dosyası, sağlık raporları arasındaki çelişkileri, yargı yollarının tıkanmasını ve cezaevlerinde sağlık hakkının nasıl askıya alındığını somut biçimde ortaya koyuyor.

“Cezaevinde kalamaz” raporuna rağmen

Güneş’in sağlık durumu yıllar içinde ağırlaştı. 2007 yılında yapılan tetkiklerde akciğerlerinde çok sayıda tümör tespit edildi. İşkence sonucu kırılan kaburgaları nedeniyle ameliyat geçirdi; bu süreçte kemik kanseri teşhisi konuldu. İki kez ameliyat edilen Güneş’e ileri evre KOAH ve uyku apnesi tanısı konuldu. Doktorlar, yaşamını sürdürebilmesi için ömür boyu solunum cihazı kullanması ve gündüzleri oksijen desteği alması gerektiğini belirtti.

2014 yılında Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Halil Güneş için açık bir sağlık raporu hazırladı: “Hapishanede kalamaz.” Ancak bu rapor, Adli Tıp Kurumu’nun değerlendirmesiyle fiilen geçersiz kılındı. ATK, Güneş’in “tek başına hayatını idame ettirebileceğini” ve cezaevinde kalabileceğini belirtti. Bu çelişkili raporlar arasında Güneş cezaevinde tutulmaya devam etti.

Avukatlarının Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurular da sonuçsuz kaldı. Hastalığın ilerlemesine, tedaviye erişimin kısıtlanmasına ve yaşam koşullarının ağırlığına rağmen infaz ertelenmedi.

Tek kişilik hücrede geçen son günler

Halil Güneş, ölümünden kısa süre önce muayene için hastaneye götürüldü. Dönüşte, koğuş arkadaşlarının açık görüş hakkını engellememek için kendi talebiyle tek kişilik hücreye geçti. Beş gün boyunca tek başına tutuldu. Sabah sayımında hücresinde yaşamını yitirmiş halde bulundu.

Ailesi ve avukatları, uzun süredir ilaçlarının düzenli verilmediğini, hastane sevklerinin aksatıldığını ve dilekçelere rağmen taleplerin karşılanmadığını aktardı. Cezaevi koşulları, Güneş’in zaten ağır olan sağlık durumunu daha da geri dönülmez hale getirdi.

Halil Güneş ne ilk ne de son: Sayılarla hasta mahpus gerçeği

Halil Güneş’in ölümü, Türkiye cezaevlerinde hasta mahpuslara dair süregelen yapısal sorunun bir istisnası değil. İnsan Hakları Derneği’nin 2025 Hasta Mahpuslar Raporu, bu tabloyu sayısal verilerle açık biçimde ortaya koyuyor.

Türkiye’de 7 Nisan 2025 itibarıyla cezaevlerinde 403 bin 60 tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Adalet Bakanlığı hasta mahpuslara dair resmi ve düzenli bir veri açıklamazken, insan hakları örgütlerinin tespit edebildiği kadarıyla cezaevlerinde en az 1.412 hasta mahpus bulunuyor. Bu sayı, yalnızca ulaşılabilen ve durumu belgelenebilen vakaları kapsıyor.

Bu 1.412 hasta mahpusun:

  • 335’i ağır hasta olarak sınıflandırılıyor.

  • 230 mahpus, yaşamını tek başına sürdüremiyor.

  • 105 mahpus, günlük yaşamını devam ettirebilmek için sürekli desteğe ihtiyaç duyuyor.

  • 188 mahpus, hayati risk nedeniyle sürekli tıbbi kontrol altında tutulması gereken durumda.

Rapora göre 517 mahpusun sağlık durumuna dair yeterli bilgiye ulaşılamadığı için “ağır hasta” olup olmadıkları dahi değerlendirilemiyor. Bu durum, hasta mahpuslara ilişkin tablonun açıklanan verilerden daha ağır olabileceğine işaret ediyor.

Kanser hastaları: Halil Güneş’in durduğu yer

Cezaevlerinde tespit edilen hasta mahpuslar arasında en az 122’si kanser hastası. Bu grubun:

  • 43’ü yaşamını tek başına sürdüremiyor,

  • 7’si sürekli desteğe ihtiyaç duyuyor,

  • 51’i düzenli ve kesintisiz tıbbi kontrol altında olması gereken durumda,

  • 13’ü için henüz net bir tanı bile konulamamış durumda.

Halil Güneş, akciğer ve kemik kanseriyle bu grubun en ağır örneklerinden biriydi. Solunum cihazı ve oksijen desteği olmadan yaşamını sürdüremeyecek durumda olmasına rağmen cezaevinde tutulması, raporda işaret edilen yapısal sorunun somut bir yansıması oldu.

Yüksek güvenlikli cezaevleri ve tek kişilik hücreler

Raporda özellikle yüksek güvenlikli cezaevleri dikkat çekiyor. Bu cezaevlerinde:

  • 45 mahpus yaşamını tek başına sürdüremiyor,

  • 24 mahpus sürekli desteğe ihtiyaç duyuyor,

  • 41 mahpusun düzenli tıbbi kontrol altında olması gerekiyor.

Buna rağmen hasta mahpuslar, tek kişilik hücrelerde tutulmaya devam ediyor. Havalandırma, ısınma, temiz suya erişim ve hijyen koşullarındaki yetersizlikler, hastalıkların ilerlemesine doğrudan etki ediyor. Halil Güneş’in son günlerini tek kişilik hücrede geçirmesi, bu uygulamanın hasta mahpuslar açısından nasıl hayati sonuçlar doğurduğunu gösteriyor.

Barış söylemi ile infaz pratiği arasındaki çelişki

Raporda dikkat çeken bir diğer başlık, hasta mahpuslara ilişkin uygulamaların siyasal söylemle kurduğu açık çelişki. Türkiye’de farklı dönemlerde “barış”, “normalleşme” ve “toplumsal yumuşama” mesajları verilirken, cezaevlerinde hasta mahpusların tahliyesi sistematik biçimde engelleniyor.

Ağır hasta olmasına rağmen infazı ertelenmeyen yüzlerce mahpus bulunuyor. Sağlık raporları çoğu durumda Adli Tıp Kurumu’nun değerlendirmesiyle geçersiz kılınıyor; üniversite ve tam teşekküllü hastanelerin “cezaevinde kalamaz” yönündeki raporları fiilen yok sayılıyor. Halil Güneş’in dosyası, bu politikanın istisnası değil, tipik bir örneği olarak kayıtlara geçti.