Güncel

Öğretmenler Gününde: İki Dil Bir Bavul

İki Dil Bir Bavul, Öğretmenler Gününde anadil yasaklarının sınıflarda nasıl yaşandığını ve Kürtçe konuşan çocukların eğitimle ilk karşılaşmalarını hatırlatıyor.

Abone Ol

Türkiye’de her 24 Kasım’da öğretmenlik “kutsal bir emek” olarak anılır. Fakat aynı gün, bazı sınıflarda başka bir gerçeklik yankılanır: Çocuklar kendi anadillerinde konuşamaz, öğretmen ise onlarla ortak bir kelime bile paylaşamaz. Öğretmenler Günü’nde İki Dil Bir Bavul filmini yeniden hatırlamak tam da bu nedenle anlam kazanıyor.

Bu film, yalnızca bir öğretmenin ilk görev yılında karşılaştığı zorlukları değil; Türkiye’de anadil eğitimine yaklaşımın tarihsel ve politik yükünü görünür kılıyor. 2008’de çekilen ve 2009’da gösterime giren film, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesindeki Demirci köyüne atanan genç bir öğretmenin, Türkçe bilmeyen Kürt öğrencilerle geçirdiği bir yılı belgesel sadeleşmesiyle anlatır. Öğretmen Emre Aydın’ın köydeki ilk gününden sınıfa attığı ilk adıma kadar her sahne, eğitim sisteminin dili nasıl bir iktidar aracına dönüştürdüğünü ortaya koyar.

Öğretmenin Değil, Dilin Yükü

Film, aslında tek bir sorunun etrafında döner: Bir öğretmen, öğrencileriyle aynı dili konuşamazsa ne olur?

Köye yeni atanan Emre, saçına jöle sürerek güne başlar ama daha ilk derste duvara çarpar: Çocuklar onu anlamaz. O çocuklar ise kendi anadillerini sınıfta kullanamaz çünkü okul düzeni bunu yasaklamıştır. “Sınıfta Kürtçe konuşmayın” cümlesinin tekrarı, öğrencilerin hafızasında bir disiplin kuralından çok daha derin bir iz bırakır.

Burada ortaya çıkan tablo yalnızca pedagojik bir uyumsuzluk değildir. Bu tablo, yıllarca sürdürülen bir dil politikasının en görünür hali: Anadili Kürtçe olan çocukların eğitimle ilk karşılaşması, onların konuştuğu dilin kapı dışında bırakılmasıyla başlar.

İki Dil Bir Bavul, bu gerilimi dramatik bir estetiğe yaslanmadan, yaşamın içinden çekilmiş görüntülerle anlatır. Filmin gücü de tam olarak buradadır: Müdahale etmez, süsleme yapmaz, göz hizasında bir tanıklık sağlar.

Bir Köy, Bir Sınıf, Bir Ülke

Yönetmenler Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy, filmi çekerken gerçeklikten tek bir adım uzaklaşmaz. Köyün su bulmanın bile zor olduğu koşulları, tek sınıfta toplanan öğrenciler, Türkçe bilmeyen minikler ve onlara ders anlatmaya çalışan genç bir öğretmen… Tüm bunlar yalnızca bir köy hikayesini değil, Türkiye’de çok dilli toplum yapısının yıllarca nasıl tek dilli bir eğitim kalıbına sıkıştırıldığını gösterir.

Filmin adı olan “bavul”, yönetmenlerin sözleriyle, “sınıfın, köyün ve ülkenin kendisi.” Bavul metaforu, öğretmenin taşıdığı yükü değil, herkesin birlikte taşıdığı yapısal bir sorumluluğu temsil eder.

Filmde öğretmenin çözümü, tüm müfredatı bir kenara bırakıp önce çocuklara Türkçe öğretmek olur. Birinci sınıfa başlamanın ilk kuralı böylece şekillenir: “Tuvalete gidebilir miyim?” demeyi öğrenmeden tuvalete gidemezsin. Bu durum, sadece bir dil yasaklaması değil, çocukların okul deneyiminin ilk adımında karşılaştığı bir kimlik kırılmasıdır.

Belgeselin Politik Gücü

İki Dil Bir Bavul, gösterime girdiği dönemde Türkiye’de “açılım” tartışmalarının yoğunlaştığı bir zamana denk geldi. Bu tesadüf, belgeselin etkisini güçlendirdi. Film bir siyasi belge olarak tasarlanmamıştı; ancak yıllarca görünmez bırakılan bir sosyolojik gerçekliği gösterebilen nadir işlerden biri oldu.

Amsterdam Film Festivali’nden Altin Koza’ya kadar pek çok festivalde ödüller alan belgesel, Türkiye’deki dil politikalarının sonuçlarını gündelik hayatın en sade anlarında görünür kıldı. Bir çocuğun tahtada tek ayak üzerinde beklemesi, bir başka çocuğun sınıfta hiç konuşmaması, bir diğerinin Türkçeyi öğrenmeye çalışırken yüzündeki çaresizlik… Tüm bunlar, resmi politikaların insani boyutunu çarpıcı biçimde izleyiciye ulaştırdı.

Öğretmenler Gününde bu filmi yeniden hatırlamak, “öğretmenlik” kavramını yalnızca fedakarlık veya idealizm üzerinden değil, aynı zamanda bir toplumun dil, kimlik ve eşit yurttaşlık tartışmaları üzerinden düşünmenin de bir yolu olur.

İki Dil Bir Bavul, öğretmen Emre’nin toy bir gençten çok daha fazlası olduğunu da gösterir: O, resmi eğitimin çok dilli bir toplum gerçeğiyle çatışmasının canlı bir örneğidir.

Anadil Hakkı ve Eğitim Gerçeği

Bugün Türkiye’de milyonlarca çocuk hala anadili Türkçe olmayan evlerden okula başlıyor. Anadiline hâkim olmaması beklenen bu çocuklardan, aynı hızda okuma yazma öğrenmeleri, aynı hızda anlamaları, aynı hızda uyum sağlamaları bekleniyor.

İki Dil Bir Bavul, çocukların okulda yaşadıkları bu deneyimi görünür kılıyor. Filmin sunduğu gerçeklik, bugün de geçerliliğini tamamen koruyor.

Anadili yasaklamak, yalnızca bir kelimeyi sınıfta söylemeyi yasaklamak değildir. Aynı zamanda dünyayı kurduğun dille kendini ifade edememek, ilk eğitim deneyiminde sessizliğe mahkum edilmek ve pedagojik eşitsizliğin yapısal olarak yeniden üretilmesi anlamına gelir.

Bu nedenle belgesel, bugün bile anadil hakkı tartışmalarının en güçlü referanslarından biri olmaya devam ediyor.

Öğretmenler Gününde Bir Hatırlatma

Bugün 24 Kasım. Öğretmenlik büyük bir emektir. Fakat bazı sınıflarda öğretmenler bir dil bilmez, bazı çocuklar ise bildikleri dili sınıfa sokamaz.

İki Dil Bir Bavul, bu basit gibi görünen gerilimden yola çıkarak, Türkiye’nin yıllardır konuşmaktan kaçındığı bir meseleyi görünür kılar: Anadilin yasaklandığı yerde eğitim eşitliği mümkün değildir. Öğretmenler Gününde bu filmi hatırlamak, hem öğretmenlerin yükünü hem de çocukların hakkını düşünmek için önemli bir başlangıçtır.

Dicle TV (@dicletvcom)'in paylaştığı bir gönderi