Uçan Köfteci vs Bekçi Kemal: Tutku mu, Tuhaflık mı?

Biri hayallerinin peşinden uçuyor, diğeri kim olduğunu bile bilemiyor. Köfteci Kadir ve Bekçi Kemal’in hikayesi, inançla boşluk arasındaki farkı gösteriyor.

Abone Ol

Kadir Aslan’a

Altın Koza Film Festivali’nin üzerinden haftalar geçti. Festivalde izlediğim belgeseller -Bölük Pörçük: Bir Tuncel Kurtiz Biyografisi ve Kardeş Türküler ile 30 Yıl- üzerine hemen festivalin ardından yazmıştım. (Kardeş Türküler festivalleri dolaşmayı sürdürüyor, Adana’dan sonra FilmAmed Belgesel Film Festivali’ndeydi. Tuncel Kurtiz biyografisi Bölük Pörçük ise 24 Ekim’de HBO platformuna geliyor.) Altın Portakal’a günler kala kurmacalardan da bahsedelim.

O yazıda, iki belgeseli arka arkaya seyrettiğim için festivallerde filmleri üst üste izlemenin seyircide yarattığı etkiye değinmiştim. Bu yazıda da yine Altın Koza’da aynı biçimde seyrettiğim iki uzun metraj kurmaca filmden söz edeceğim: Uçan Köfteci ve İdea. Uçan Köfteci, Cannes’da Be Deng (Sessiz) kısa filmiyle ödül aldıktan sonra uzun metraj filmi beklenmeye başlayan Rezan Yeşilbaş’ın ilk uzun filmi. İdea ise sinemamızın auteuryönetmenlerinden Tayfun Pirselimoğlu’nun sekizinci uzun filmi.

Yeşilbaş, Al Jazeera haber videosu ile haberdar olduğu Köfteci Kadir’in hikayesindenetkilenerek peşine düşüyor. Kadir’le tanışıp film fikrinden söz ederek izin ve hayatına dair bazı bilgiler alıyor. Bunlar üzerinden kurmaca bir senaryo yazarak ilk uzun metraj filmini gerçekleştiriyor. Uçan Köfteci, uçmaya dair tutkusunu, hayalini kendisine hoca tutarak gerçeğe dönüştürmeye çalışıyor. Bu süreçte paraşütle antrenmanlar yapan köftecinin hayali paramotordan haberdar olmasıyla birlikte gerçeğe yaklaşıyor.

Köfteci’nin uçmasındaki esas engel paraşüt ve paramotorla ilgili bilgi değil. Bilgi ve pratik eksikliğini çalışarak süreç içerisinde gideriyor. Ne var ki kayınpederinin din temelli itirazları, akrabaların, komşuların uçamayacağına ve bunun gereksiz bir çaba olduğuna ilişkin imaları Kadir’in asıl mücadele ettiği unsurlar. Bu durumu mahalle baskısı olarak da değerlendirebiliriz. Söyleşiyle birlikte düşündüğümüzde çözüm süreci ekseninde Kürtlerin umut ve iradesi olarak da ele almak mümkün hale geliyor.

Eşiyle arası açılan ve kaza yapan Köfteci için hiçbir şey yolunda gitmez. O kadar ki hava sahası bakımından güvenlik tehdidi oluşturduğu gerekçesiyle kolluk kuvvetleri tarafından durdurularak sorgulanır. Köfte tezgahında Amedspor formalı çırağın anlattığı maç anıları ve geçen “akrep”ler dışında polisin filmde karşımıza çıktığı yer Köfteci’nin çevrilişiyle olur. Bu durumda da farklı coğrafyalarda basit bir arzu olarak ele alınabilecek olan uçma isteğinin Diyarbakır’da nasıl zorlaştığını düşündürür.

Arzu edilen şeyden vazgeçmeden inatla mücadele edildiğinde hedefe ulaşıldığını Köfteci’nin uçmasıyla görürüz. Benzer biçimde içinden geçtiğimiz sürecin sonunun da barışa çıkacağını umduruyor bu sahne. Üzücü olan taraf ise Kadir’in bu filmi görememiş olması. Yönetmen, 6 Şubat depremlerinde vefat eden Kadir ile ilgili bir de belgesel geleceğini söyleşide müjdeledi. Uçan Köfteci’yi oynayan Nazmi Kırık’ı da tebrik etmek gerek. İstanbul’da ve Adana’da hak ettiği üzere en iyi erkek oyuncu ödülü alan Kırık, adeta Köfteci Kadir oluyor. Kadir’in hatırası Uçan Köfteci ile yaşıyor, istediğimiz şeyler için pes etmeden emek vermemiz gerektiğinihatırlatıyor.

Köfteci Kadir, işini yapıp köfte ekmek satmanın yanı sıra uçmaya çalışıyor. Bunu da başararak Uçan Köfteci oluyor, Bekçi Kemal ise daha işini bile yapamıyor. Pratiğe geçemeden “İdea”da kalıyor demek isterdim ama kim olduğuna ve ne yapmak istediğine dair bir fikri olmadığı için ne yazık ki onu bile söylemek güç. Kemal’in karanlık olduğu anlaşılan bir iş adamına ait boş villada bekçilik yaptığı rutin hayatı bir gece otobüs yolculuğundan başka bir yolcunun bıraktığı “İdea” adlı kitabı karıştırmasıyla alt üst olur.

Derin devlet izlenimi veren yaşlı takım elbiseli adamlar tarafından sorgulanması sonucu hiçbir şey anlamayan ve bilmeyen Kemal, açıklanmayan bir suç gerekçesiyle tutuklanır. Devletin, dolayısıyla hukukun, işleyişine yönelik kara mizahi bir eleştiri olarak değerlendirilebilecek bu durum filmin artı hanesine yazılabilecek sahnelerden. Kimsenin neyi niçin yaptığını anlayamadığımız kaotik bir evrendeyiz: “Çok Tuhaf Çok Tanıdık”.

Ne var ki benzer bir karikatürize temsilin bekçinin lideri olarak muamele gördüğü örgüte yönelik de gerçekleştiği görülüyor. Öyle ki kendisini kurtaran ve saklayan örgütle de hiçbir ilişki kuramayan Kemal, beklenen açıklamaları da yapamaz. Polisiye bir kaçma-kovalamacaya evrilen bu döngüde Kemal’i saklayan örgüt, kendisini koruması için ona silah da verir. Bu silah tabi ki bir yerde patlar ve bekçi Kemal, kim olduğunu, ne yaptığını bilmediği gibi tetiği niye çektiğini de anlayamaz.

Bu bilinmezler silsilesinde daha gerçek bir şeyler yaşama ihtimali olan tesettürlü kadını ise pavyonvari bir yere götürür. Bundan hoşlanmayan kadın, kendisiyle bir daha görüşmek istemez. Kemal, kaçarken sığınacak bir yer ararken kadının kapısını çalar. Bu sahnelerle sınırlı olan kadının varlığını anlamlandırmak güçleşir. Karanlık iş adamıyla tekrar karşılaştığında tartışan Kemal’in durumunu bu dünya ile ilişkilendirmeye çalışsak da kitabı otobüste bırakan yolcu Kemal olduğunda tüm bu saçmalıklardan kurtulur. Bu yüzden her şeyin kaynağının “İdea” kitabı olduğunu düşündüren yönetmen, filme hakim olan absürt ve karanlık ton ile bizi içinde bulunduğumuz garipliklerle yüzleştirir.

Bunu yaparken eleştiriyi “muhalif gizli örgüt”e de yöneltmesi, bir anlamda iktidardaki ‘derin’likle bu yapıyı benzetmesi şeklinde yorumlanabilir. Belki de bu hayatta kim olduğumuzu ve ne yapmak istediğimizi bilmiyorsak tutkusunun peşinden gidenlere, hedefi için çaba gösterenlere saygı duyarak yol vermeli. Çünkü bilinmezlikler içinde oradan oraya savrularak başına türlü işler gelen Kemal’in durumu ortada, oysa hayalini gerçekleştirmeye çalışlan köfteci Kadir tüm engellere rağmen amacına ulaşıyor ve uçmayı beceriyor! Bekçi Kemaller bekleyedursun, en azından bunu yapabilsinler ki daha çok Uçan Köfteci görebilelim.