19 Eylül 1913 tarihinde, bundan 112 yıl önce, İstanbul’da Kürt Talebe Hêvî Cemiyeti tarafından çıkarılan Yekbûn gazetesinin ikinci sayısı yayımlandı. “Birlik” anlamına gelen adıyla Yekbûn, Kürt basın tarihinde sadece bir gazete değil; bir dilin, bir edebiyatın ve bir hafızanın inşa alanı oldu.
Osmanlı’da Kürt Öğrencilerin Birliği
Yekbûn’un arkasında 1912’de İstanbul’da kurulan Hêvî Cemiyeti vardı. Kürt öğrencilerin oluşturduğu bu cemiyet, yalnızca sosyal dayanışmayı değil, kültürel üretimi de hedefliyordu. Kuruluşundan kısa süre sonra Kürtçe-Türkçe çift dilli dergiler çıkarmaya başladılar: önce Rojî Kurd, ardından kapatılınca Hetawî Kurd, ve aynı yıl Yekbûn. Bu dergiler, genç aydınların Kürt kimliğini, dilini ve kültürünü görünür kılma çabasının en erken belgeleri oldu.
Yekbûn’un Doğuşu
Yekbûn’un ilk sayısı 9 Eylül 1913’te, ikinci sayısı 19 Eylül’de, üçüncü sayısı ise 30 Eylül’de yayımlandı. 4 sayfadan oluşan yayın, hem Kürtçe hem de Türkçe hazırlanmıştı. Künyesinde “siyasete karışmaz” ifadesi yer alıyor, amacı olarak da Osmanlı ve İslam camiasında Kürtleri tanıtmak, okuryazarlığı geliştirmek ve gençlere rehberlik etmek vurgulanıyordu. Abonelik ücretleri yıllık 35 kuruş, aylık 20 kuruş, tek sayı fiyatı ise 10 paraydı.
Derginin en etkili kalemi M. Salih Bedirhan’dı. Onun imzasıyla yayımlanan yazılarda okuma-yazma oranını yüzde 40-50’ye çıkarma hedefi dile getiriliyor, gençliğe eğitimin ve çalışmanın önemi anlatılıyordu. Bedirhan’ın yanı sıra Müncî Kürdî, M.S. Azîzî, Ebû Revşen (Bedirhan’ın mahlaslarından biri), F.N. (muhtemelen Fikrî Necdet) ve M.H. (muhtemelen Modanî Halil) gibi isimler de yazıyordu. İçerikte şiir, atasözü, fıkra ve gençlere hitap eden öğütler vardı.
Yekbûn, Osmanlı alfabesinin Kürtçe için yetersizliği konusunu da gündeme taşıdı. Alfabe reformu tartışmalarını açarak daha sade ve öğrenilebilir bir yazı sistemine duyulan ihtiyacı dile getirdi. Bu yönüyle yalnızca bir gazete değil, dilin modernleşmesi yolunda bir laboratuvar işlevi gördü.
Kısa Ama Etkili
Yekbûn’un ömrü çok kısa oldu. Bugün elimizde yalnızca ilk üç sayısına dair bilgiler mevcut; hatta nüshalarının kendisine ulaşmak da son derece zor. Buna rağmen Yekbûn, Kürt basın tarihinde bir kilometre taşıdır. Çünkü hem genç öğrencilerin enerjisini yansıttı, hem de dilin ve kimliğin basın yoluyla nasıl kurumsallaştırılabileceğini gösterdi.
Yekbûn’un kapanışıyla hafıza zinciri kopmadı. 1918’de Jîn (Yaşam) dergisi yayımlandı, 1919’da Kurdistan dergisi çıktı. Ardından Şam’da 1932’de Hawar doğdu ve Latin alfabesini kullanan ilk Kürtçe dergi olarak dilde devrim yaptı. Hawar’ın ardından Ronahî, Roja Nû ve Stêr geldi; Cegerxwîn, Osman Sebrî, Nûredîn Zaza gibi yazarlar bu yayınlarda Kürt edebiyatına yön verdi.
1970’lerde ve 80’lerde İsveç ve Avrupa’da yayımlanan Nûdem, Rabûn, Berbang, Vate gibi dergiler diasporada Kürtçeyi ayakta tuttu. Türkiye’de ise 1979’da İzmir’de çıkan Tîrêj, 1990’larda İstanbul’da Rewşen, Amed’de Nûbihar, 2000’lerden itibaren W, Çirûsk, Wêje û Rexne, Nûpelda gibi dergiler bu zinciri sürdürdü.
Tüm bu yayınlar, Kürtçenin “ev dili” olmaktan çıkıp yazılı kültür, edebiyat ve akademi dili haline gelmesine hizmet etti. Dergiler, sadece yazı yayımlamadı; aynı zamanda birer okul, birer hafıza deposu oldular. Şiirden çeviriye, folklordan gramer çalışmalarına kadar pek çok alanda ürettiler.
Yekbûn’un 112 yıl önceki mütevazı başlangıcı, bugün hâlâ Kürtçe yayıncılığın yolunu aydınlatıyor. Dicle kıyısında başlayan hafıza, hâlâ yeni kuşakların dilinde, yazısında ve edebiyatında yaşamaya devam ediyor.
Kaynakça
- Djene Rhys Bajalan, “Konformizm ve Ayrılıkçılık Arasında: İstanbul’da Bir Kürt Öğrenci Örgütü (1912–1914)”, Kürd Araştırmaları. Link
- “125 Yıllık Kürt Basının Dünü ve Bugünü”, Serhat News. Link
- Malmîsanij, Osmanlı Dönemi Kürt Basın Tarihi (2002).
- İstanbul Üniversitesi, “Osmanlının Son Döneminde Yayımlanan Kürtçe Dergiler” Yüksek Lisans Tezi.
- Mesûd Serfiraz, “Osmanlı Dönemi Kürt Basın Tarihine Genel Bir Bakış”, Kürt Tarihi, 2013.