BIJI, klasik anlamda bir müzik grubu olmanın çok ötesinde konumlanan bir audio-visual proje. Kürt sanatçı ve oyuncu Robin Nazari ile İsveç merkezli yönetmen ve müzik prodüktörü Maceo Frost’un ortak üretimi olan BIJI, sesi, görüntüyü ve politik hafızayı tek bir anlatı evreninde buluşturuyor. Proje adını Kürtçe’de “yaşasın” anlamına gelen “Bijî” ifadesinden alıyor; ancak bu kelime burada bir slogandan ziyade kültürel sürekliliği ve direniş belleğini temsil eden bir kavram olarak ele alınıyor. BIJI, müziği dinlenen bir ürün olmaktan çıkarıp izlenen, hissedilen ve tartışılan bir deneyime dönüştürüyor.

Hafıza burada anlatılmıyor, ritme dönüşüyor
Robin Nazari’nin sanatsal duruşu, diaspora deneyimi ile kolektif Kürt hafızasının kesiştiği bir hatta şekilleniyor. İsveç’te yetişmiş Kürt kökenli bir sanatçı olarak Nazari, kimliği sabit ve geçmişe ait bir olgu olarak değil, hareket halinde ve dönüşen bir süreç olarak ele alıyor. BIJI içinde anlatıcı, söz yazarı ve performansçı olarak yer alan Nazari, kişisel hikayeleri kolektif belleğin parçası haline getiriyor. Bu yaklaşım, Kürt kimliğini temsil eden kalıplaşmış imgelerin dışına çıkarak, hafızanın bugünün ritimleriyle yeniden üretilebileceğini gösteriyor.

Erkeklik, beden ve kırılganlık
BIJI’nin anlatı evreninde erkeklik, güçlü ve yekpare bir kimlik olarak sunulmuyor. Nazari’nin sözleri ve sahne duruşu; aidiyet, sürgün, kırılganlık ve kuşaklar arası aktarım gibi temalar etrafında şekilleniyor. Erkeklik burada bir üstünlük alanı değil, tarihsel yüklerle, göçle ve kayıpla kurulan bir ilişki biçimi olarak ele alınıyor. Bu yaklaşım, Kürt erkekliğine dair alışılagelmiş temsilleri dönüştürürken, hafızayı yalnızca geçmişe değil bugünün duygusal deneyimlerine de bağlıyor.
Kamera bir tanık değil, anlatının kendisi
BIJI’nin ayırt edici yönlerinden biri, müziğin güçlü bir görsel anlatıyla birlikte düşünülmesi. Maceo Frost’un yönetmenlik pratiği, klipleri ve performans kayıtlarını sinematografik bir anlatı alanına dönüştürüyor. Belgesel estetiği ile kurmaca arasındaki geçirgenlik, BIJI’nin görsel dilinin temelini oluşturuyor. Kürt coğrafyası, diaspora mekanları ve beden kullanımı, anlatının pasif arka planları olmaktan çıkarak aktif birer özneye dönüşüyor. Kamera, yalnızca olanı kaydeden bir araç değil; hafızayı yeniden kuran bir dil olarak işliyor.

Gelenek korunmuyor, dönüştürülüyor
BIJI’nin müzikal evreni, hip hop altyapıları üzerine kurulu olsa da Orta Doğu ve Kürt coğrafyasına ait melodik ve ritmik izleri açık biçimde taşıyor. Ancak bu izler, geleneksel formların birebir yeniden üretimi şeklinde değil, çağdaş elektronik prodüksiyon teknikleriyle dönüştürülerek kullanılıyor. Kürt müziğinde uzun süredir var olan anlatısal yoğunluk, BIJI’de ritim ve söz üzerinden yeniden kodlanıyor. Bu sayede proje, folklorik bir çerçeveye sıkışmadan hem yerel hem de küresel ölçekte okunabilir bir dil kuruyor.

Görünürlük arttıkça çatlak derinleşiyor
BIJI’nin kısa sürede uluslararası kültür ve sanat mecralarında yer bulması, projenin çağdaş sanat sahnesindeki konumunu güçlendirdi. Avrupa ve Orta Doğu merkezli platformlarda artan görünürlük, BIJI’nin yalnızca etnik ya da yerel bir üretim olarak değil, küresel bir sanat pratiği olarak algılandığını gösterdi. 2024 yılında “Gold” parçasının küresel bir spor markasının reklamında kullanılması ve ardından yayından kaldırılması ise bu görünürlüğün yarattığı politik gerilimi açığa çıkardı. Bu süreç, BIJI’nin apolitik bir müzik grubu olarak değil, kimliğiyle konuşan ve rahatsız eden bir üretim alanı olarak konumlandığını net biçimde ortaya koydu.

Nazari’nin annesinin ilk kez bir BIJI parçasında yer alması ve kız kardeşinin söz yazımına katkı sunması, müziği doğrudan aile hafızasıyla buluşturuyor. Kürdistan özlemiyle söylenen bir nakarat, nerede olunursa olunsun köklerin taşınabildiğini hatırlatıyor. BIJI, hafızayı nostaljik bir tekrar alanı olarak değil, ses, görüntü ve beden üzerinden sürekli yeniden kurulan canlı bir ilişki olarak ele alıyor.
Robin Nazari’nin kişisel anlatıları ile Maceo Frost’un sinematografik dili birleştiğinde, ortaya yalnızca dinlenen değil, izlenen ve üzerine düşünülen bir sanat formu çıkıyor. BIJI’nin gücü, sesi, görüntüyü ve belleği aynı anda harekete geçirebilmesinde yatıyor.





