Bahçesaray’ın sarp dağlarında rüzgârın değiştirdiği her esinti, yüze vuran her soğuk hava ve vadi tabanından yükselen her su sesi, yüzyıllardır aktığı yollarda hâlâ Feqiyê Teyran’ın izini taşır. Bugün onun kuşlarla kurduğu bağın gerçeğe mi yoksa yaşantılarından doğan kültürel bir rivayete mi dayandığını anlamaya çalışan herkes, yolun bir yerinde kendisini hem bir dervişin hem de bir şairin ayak izlerini takip ederken bulur. Botan’ın doğası ve Miks’in sert iklimi, onun hikâyesinin yalnızca arka planı değil; şiirlerinin, destanlarının ve kuşlarla ilgili rivayetlerin doğduğu esas zemin olarak bilinir.

Kuşların dilini konuşan Kürt şairi: Feqiyê Teyran | Independent Türkçe

Miks vadilerinden Mezopotamya’ya açılan bir yol

Feqiyê Teyran’ın 1561 civarında Miks’in Mirlik yapan bir ailesinin çocuğu olarak doğduğu rivayet edilir. Asıl adı Mihemed olan bu gencin, medrese eğitimi almış bir talebe anlamına gelen “Fakî” unvanını alması hayatının dönüm noktalarından biridir. Ancak onu Kürt edebiyatının kurucu figürleri arasına yerleştiren şey medrese bilgisi değil, bu bilgiyi halkla buluşturma biçimidir. Sadece yazan değil; gezen, dinleyen, topladığı anlatıları yeniden şekillendirerek aktaran bir söz ustasıdır. Cizre’den Bitlis’e, Van’dan Muş’un dağlarına kadar Mezopotamya’nın neredeyse her bölgesini dolaştığı aktarılır. Bu gezgin yaşamı nedeniyle kendisine “Fakîyê Gerok”, yani “Gezgin Fakî” denmiştir.

Köy meydanlarında, pazar yerlerinde, hanlarda ve konaklarda şiirlerini okur, destanlar anlatır, hikâyeler toplar ve halkla iç içe bir yaşam sürer. Bu nedenle dili, dönemin klasik şairlerinin ağır Arapça-Farsça etkili dilinden ayrılır. Konuşma diline yakın, yalın ve folklorik unsurlarla bezeli bir şiir kurar. Bu durum onu hem tasavvufi bir şair hem de halk edebiyatının en canlı damarlarından biri yapar.

Kuşlarla konuşan şair: Rivayetler, inançlar ve semboller

Feqiyê Teyran adıyla birlikte anılan en dikkat çekici anlatılar kuşlarla kurduğu iletişim üzerinedir. Rivayete göre bir kuş sesi duyduğunda hiç düşünmeden peşinden gider, kilometrelerce yol yürür ve o sesin anlattığını duyana kadar durmazdı. Bu öyküler belki birebir gerçek değildir; ama edebi ve tasavvufi sembolizm açısından onun kâinattaki her varlığı bir dil olarak gören anlayışını temsil eder.

Zümrüd-ü Anka kuşu hakkındaki anlatılar ise bu sembolik yapının en belirgin örneğidir. Teyran’a göre kuş, yalnızca bir varlık değil; mutlak bilgiye, öte âleme ve insanın kendi iç yolculuğuna açılan kapıdır. Onun kuşların peşinden gitmesi, aslında bir dervişin keşif yolculuğunu tamamlama arzusunun dışavurumudur.

Jujin: 1996’da doğan kadınca bir direnişin izi
Jujin: 1996’da doğan kadınca bir direnişin izi
İçeriği Görüntüle

Yaşar Kemal’in eserlerinde Teyran’ın kuşlarla bağına uzun tasvirlerle yer vermesi, bu rivayetlerin modern edebiyatta da güçlü bir yer edinmesini sağlar. Böylece Feqiyê Teyran artık sadece bir şair değil; kültür içinde bir karakter, bir mit, bir toplumsal hafıza figürü olarak yaşamayı sürdürür.

Werazuz’a dönüş: Son yolculuk ve edebi miras

Gezgin bir derviş gibi yıllarca dolaştıktan sonra Feqiyê Teyran’ın Miks’in Werazuz adlı yüksek dağ yamacındaki köyde hayata veda ettiği ve buraya gömüldüğü aktarılır. Bugün türbesi çevresinde bulunan ceviz ağaçları, meşelikler ve dağ aralıkları, onun şiirlerinde sıkça yer verdiği doğanın nefesini taşır. Bölgeye yerleştirilen modern levhalardaki şiir dizeleri, ziyaretçilere hem Teyran’ın dilini hem de rivayetlerini hatırlatır.

Feqiyê Teyran’ın Divanı ve manzum hikâyeleri, klasik tasavvufi duyarlılık ile halk anlatıları arasında köprü kurar. Halk arasında yüzyıllardır söylenen “Ay Dilberê” şiiri, Aram Tigran’ın seslendirmesiyle modern bellekte de güçlü bir yer edinmiştir. Bu şiirin sözlü kültür aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılması, Teyran’ın yalın dilinin halkla kurduğu bağı açıkça gösterir.

Bugün Teyran’ın eserlerinin bir kısmı el yazmalarında korunurken bir kısmı hâlâ kayıp kabul edilir. Bu durum, onun edebi mirasının hem tamamlanmamış bir bütün hem de araştırmacılar için her zaman yeni bir keşif alanı olmasına yol açar.

Feqiyê Teyran figürü bugün yalnızca şiirleriyle değil; kuşlar üzerine kurulan kolektif rivayetlerle, Miks dağlarından Cizre’ye, Botan coğrafyasından Mezopotamya’nın geneline yayılan bir kültür hafızasının parçası olarak yaşamayı sürdürür. Onun hikâyesi ne tamamen mucizevi öğelerle süslü bir mit ne de tümüyle tarihsel gerçeklere dayalı bir biyografidir. İkisinin arasında duran, halkın yaşamı, doğanın ritmi ve sözlü kültürün birikimiyle şekillenmiş bir edebi mirastır.