Diyarbakır, ilk olarak MÖ 200 yıllarında Asur kaynaklarında Amid ya da Amidi şeklinde kaydedilir. Bu kayıt, Asur hükümdarı Adad Nirari’ye ait bir kılıç kabzası üzerindeki yazıda ortaya çıkmıştır. Roma ve Bizans dönemlerinde ise şehir Amida, Emit, Omid ve benzeri farklı yazımlarla anılır. Bu çeşitlilik, bölgenin çok dilli yapısını ve farklı imparatorluklar altında geçirdiği uzun dönemleri yansıtır.

Türkmenlerin 11. yüzyılda bölgeye gelmesiyle şehir yeni bir ad kazandı. Diyarbakır kalesi, camileri ve konutlarında kullanılan siyah bazalt taşları nedeniyle şehre Kara Amid denildi. Bu ad, hem şehrin mimarisine hem de fiziksel görünümüne verilen bir işaret niteliğindeydi.
Arap yönetimi altındaki dönemde ise ad tamamen farklı bir anlam kazandı. Bekr kabilesinin bölgeye yerleşmesiyle burası Diyar Bekr yani Bekr kabilesinin yurdu olarak anılmaya başladı. Bu ad daha sonraki yıllarda Diyarbekir şeklinde kayıtlara geçerek hem şehrin hem de bölgenin genel adı haline geldi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Amid adının kullanımı giderek azaldı. 1867’de şehrin vilayet oluşuyla birlikte merkez sancak için de Diyarbekir adı yaygınlaşmaya başladı. Bu süreç Cumhuriyet dönemine kadar devam etti.
1937’de başlayan tartışma ve isim değişikliği
Şehrin adının Diyarbakır oluşunu belirleyen süreç 1937 yılında Atatürk’ün bölge ziyareti sırasında başladı. Atatürk, Diyarbekir’den Elazığ’a trenle geçerken sohbetlerde şehrin adının kökeni gündeme geldi. Bu görüşmeden bir gün sonra Türk Dil Kurumu’na bir telgraf gönderildi ve adın aslında bakır yurdu anlamına gelen Diyarbakır olması gerektiği ifade edildi.

Telgraf, Diyarbekir adının tarihsel ve dilbilimsel açıklamasının yapılması için Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun ortak bir çalışma başlatmasını istiyordu. Talep edilen açıklama şuydu:
“Diyarbekir şehrinin ismine dair bir etüt var mıdır. Bu şehrin adı bakır memleketi manasına gelen Diyarbakır olmalıdır ve artık bu şekilde tanınacaktır. Çalışmanın tarih ve dil açısından araştırılması gereklidir.”

Yapılan incelemelerde eski Amida adının bazı kaynaklarda bakır veya bakır sikke anlamıyla ilişkilendirildiği belirtildi. Bunun üzerine şehir adının Diyarbakır olarak değiştirilmesine karar verildi. Karar 1938’de resmî kayıtlara girdi ve bugün kullanılan ad bu sürecin sonucunda kesinlik kazandı.
Bakır işlemeciliğinde on bin yıllık süreklilik
Şehrin adına dair tartışma bakır üzerinden devam ederken, bölgenin bakır tarihinin geçmişi çok daha eskilere dayanır. Diyarbakır merkezinin 50 kilometre kuzeyindeki Ergani ve Maden havzası, dünyanın bilinen en eski bakır işleme merkezlerinden biridir. Çayönü’nde bulunan arkeolojik bulgular, yaklaşık on bin yıl önce bu bölgede bakırın dövülerek biçimlendirildiğini gösterir. Bu boncuklar ve küçük aletler, insanlık tarihinin ilk metal işlemeciliği örnekleri arasında kabul edilir.

Binlerce yıl boyunca Ergani havzası Urartu, Roma, Sasani, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde aktif bir maden işletmesi olarak varlığını sürdürdü. Şehrin ekonomik yapısında ve el sanatlarında bakırın belirleyici bir etkisi oldu. Evliya Çelebi 17. yüzyılda şehrin bakır ustalarının çekiç seslerini detaylı şekilde kaydeder ve bu iş kolunun canlılığını vurgular.
19. yüzyıla gelindiğinde Diyarbakır’da bakır, gümüş ve altın işlemeciliğinde uzmanlaşmış Ermeni, Süryani ve Müslüman zanaatkârlar aynı çarşılarda çalışıyordu. Bu ustalar hem şehrin ihtiyacını karşılıyor hem de çevre bölgelerle ticaret yapıyordu.
Birinci Dünya Savaşı yılları bu sürekliliği kesen dönem oldu. Ermeni ustaların tehcir edilmesi ve zanaatkâr nüfusun büyük ölçüde yok olması nedeniyle bakır üretimi sert bir düşüş yaşadı. Savaş sonrası kentte sadece sınırlı sayıda usta kaldı ve eski üretim düzeyine ulaşılamadı.

1930’larda Etibank’ın bölgedeki madenleri modernize etmesiyle yeniden bir canlanma hedeflendi. Alman mühendislerce yapılan çalışmalar sayesinde Ergani madenlerinde üretim artışa geçti. Ancak 1950’lerden itibaren çelik, porselen ve plastik eşyaların hızla yaygınlaşması bakırı gündelik hayattan uzaklaştırdı. Bakırcılar Çarşısı yavaş yavaş küçüldü ve şehirde bu iş kolunu yaşatan az sayıda dükkân kaldı.

Bugün Balıkçılarbaşı’ndaki bu son bakırcılar, şehir tarihinin erken Çayönü’nden Osmanlı çarşı hayatına kadar uzanan geniş bir ustalık zincirinin son temsilcileri olarak varlıklarını sürdürüyor. Diyarbakır’ın Amid adından Diyarbakır adına uzanan tarihsel yolculuğu, bakırla kurulan bu uzun bağla birlikte anlam kazanmaya devam ediyor.




