Dünya, Beijing Deklarasyonu ve Eylem Platformu’nun 30. yılını karşılarken Türkiye’nin en etkili feminist aktivistlerinden Halime Güner, kadın hareketinin dönüşümünde sivil toplumun belirleyici gücünü ve kolektif eylemin yıllar içinde nasıl güçlendiğini değerlendirdi. Yaşamını kadın haklarına adayan Güner, hem yereldeki örgütlenmeler hem de küresel platformlardaki deneyimleriyle Türkiye feminist hareketinin en kalıcı figürlerinden biri olarak öne çıkıyor.

“Bir Ömrü Etkileyen Farkındalık”: Mücadelenin Başlangıcı

1970’lerden itibaren feminist ve sosyal adalet mücadelelerinin içinde yer alan Halime Güner, genç yaşta fark ettiği sistematik eşitsizliklerin kendisini örgütlü mücadeleye yönelttiğini söylüyor. Kurucularından olduğu Uçan Süpürge Vakfı’yla kadınların görünürlüğünü artırmayı, yerel örgütlenmeleri güçlendirmeyi ve feminist bilgi üretimini desteklemeyi amaçladı.
“Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının hayatın her katmanına sindiğini gördüğüm anda kolektif hareketin gerekliliğini anladım,” diyor.

Beijing 1995: Resmi Delegasyondan Koridorlardaki Mücadeleye

1995 Pekin Konferansı, Güner’in hem ulusal hem uluslararası alandaki mücadelesinde bir kırılma noktası oldu. Türkiye’nin resmi delegasyonunda yer alırken bir yandan da yüzlerce kadın örgütünün sürece katılmasını sağlayarak konferansı tabandan yükselen bir güçle buluşturdu.
“Resmi delegasyonda olmak politika yapımının en yüksek düzeyine tanıklık etmemi sağladı ama esas değişimi yaratanın örgütlü kadınlar olduğunu orada çok daha net gördüm,” diye hatırlıyor.
Binlerce aktivistin aynı alanda buluşması, sivil toplumun küresel kadın hakları gündemini etkileyen bir aktör olarak tanınmasının önünü açtı.

Beijing’in Mirası: Sözlerin Hayata Geçmesi Sivil Toplumla Mümkün

Güner’e göre Beijing Platformu’nun en kalıcı kazanımı, sivil toplumun hem ulusal hem uluslararası düzeyde izleme, baskı oluşturma ve politika üretiminde vazgeçilmez bir rol üstlenmesinin resmi olarak tanınması. “Sivil toplumun baskısı olmasaydı Pekin’de verilen sözlerin çoğu kâğıt üzerinde kalırdı,” diyor.
Aradan geçen yıllarda feminist hareketin savunuculuk çalışmaları yeni kurumların kurulmasını, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan politika değişikliklerini ve geniş çaplı farkındalık kampanyalarını beraberinde getirdi.

Bugünün Mücadelesi: Baskılar, Kısıtlı Kaynaklar ve Dayanışmanın Gücü

Güner, 30 yıl sonra sivil toplumun karşı karşıya olduğu baskıların, fon yetersizliklerinin ve alan daralmasının feminist hareketi tehdit ettiğini vurguluyor. Buna rağmen çözümün yine dayanışmada olduğunu söylüyor:
“Kadın örgütleri daha fazla birleşmeli, deneyim paylaşmalı ve kuşaklar arası dayanışmayı güçlendirmeli. Hareketin sürdürülebilirliği buna bağlı.”

Dijital aktivizm, kesişimsel feminist yaklaşımlar ve yeni kuşakların dinamizminin gelecekteki mücadeleyi şekillendireceğini belirten Güner, stratejilerin zamanla evrildiğini, ancak eşitlik mücadelesinin özünün aynı kaldığını ifade ediyor.

Avrupa’da Kürt kadınlarından ulusal birlik konferansı
Avrupa’da Kürt kadınlarından ulusal birlik konferansı
İçeriği Görüntüle

Beijing+30 İçin Çağrı: Sözleri Gerçeğe Dönüştürme Zamanı

“Kadın hakları mücadelesi bitmedi; eşitsizlik sürdükçe mücadele de sürecek.” Güner’e göre Beijing Deklarasyonu hâlâ tüm kadınlar ve kız çocukları için dünyaya verilmiş bir söz niteliğinde. Bu sözün hayata geçmesi ise güçlü sivil toplumun, örgütlü feminist hareketin ve kararlılıkla sürdürülen kolektif eylemin varlığına bağlı.

Beijing+30, Halime Güner’in sözleriyle bir hatırlatma:
Eşitlik ancak birlikte örgütlendiğimizde mümkün.

Kaynak: Haber Merkezi