İran Kürdistanı’nın Serdeşt kentinde doğan Deba Hekmat, dört yaşında annesiyle birlikte ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Ailesi, İran rejiminin baskısından kaçıp İngiltere’ye sığındı. Bugün, o küçük kız dünyanın en büyük moda markalarının yüzü. Deba Hekmat, Gucci’nin son kampanyasında yer aldı, ardından Fransız moda dergisi ELLE Arabia’nın kapağında boy gösterdi. Ve tüm bu başarıların ortasında, kimliğini açıkça dile getiren cümlesi sosyal medyada yankı buldu:
“Kürdistan yeteneklerine alan açtığı için Gucci’ye teşekkür ederim.”
“Ailem kaçmasaydı hiçbirini yapamazdım”
Deba Hekmat’in hikayesi, yalnızca bir moda başarısının değil, göçle şekillenmiş bir kimliğin hikayesi. Serdeşt, İran-Irak Savaşı sırasında ağır bombardımanlarla harabeye dönmüştü. Hekmat, “Ailem, güvenli bir evde yaşamak ve iyi bir eğitim almak istiyordu. İran’da Kürt olarak bunu yapamazdılar” diyor. O yolculuk 2004 yılında başladı. Hekmat ve ailesi Londra’ya yerleşti. Ancak her mülteci gibi o da yeni bir dünyaya adapte olmanın zorluklarını yaşadı. “Taşınmaktan nefret ediyordum. Her şey yabancıydı. Her uçak gördüğümde anneme, ‘Ona binip büyükannemin yanına gidebilir miyiz?’ diye sorardım.”
Yıllar sonra, İngiltere’de büyüyen küçük Kürt kızı, dünyanın en büyük moda sahnesine adım atacağını henüz bilmiyordu. Ama hikayesi, sürekli yer değiştiren bir çocuklukla şekillendi.
“Cardiff beni ben yaptı”
Hekmat, 12 yaşındayken ailesiyle Galler’e taşındı. Yeni şehir, yeni okul, yeni bir yalnızlık anlamına geliyordu. “Çok fazla kaygı geliştirdim,” diyor. “Cardiff’teki çocuklar hep bir şey söylerdi. Boyumla, vücut kıllarımla alay ederlerdi. Bana ‘Chewbacca’ derlerdi.” O yıllar onu sertleştirdi. “Bugün sahip olduğum cesareti Cardiff’e borçluyum. Eğer tüm bunları yaşamamış olsaydım, şimdi olduğum kadın olamazdım.”
O dönemler, bedenini kabul etmeyi, başkalarının standartlarına göre değil, kendi kültürel gerçekliğiyle barışmayı öğretti. Bugün sosyal medyada binlerce takipçisine, özellikle Orta Doğulu kadınlara sesleniyor:
“Bize erkeklerin beğenisine göre davranmamız öğretildi. Bu saçma. Kıllarımız kirli değil, utanılacak değil. Beyaz kadınlar vücut kıllarıyla ‘cesur’ sayılırken, biz ‘kirli’ oluyoruz. Bu çifte standardı değiştirmek istiyorum.”
“Kürt kimliğimden utanmadım”
Modellik dünyasında kimliğini gizlememek cesaret istiyor. Özellikle Deba gibi mülteci kökenli, Kürt bir kadınsanız. Hekmat, “Birçok defa Araplar ve Türkler kimliğimi sorguladı” diyor. “Gucci ve ELLE gibi markalar, Kürt kimliğini görünür kıldığı için önemli.”
O, sadece bir model değil, aynı zamanda kendi hikayesinin anlatıcısı. “Her şey hikaye anlatımıyla ilgili” diyor. “Moda bana hareket etme ve konuşma alanı verdi. Her çekim, bir performans gibi. Her seferinde kendi hikayemi yeniden anlatıyorum.”
“Babamdan gizli başladım”
Hekmat’in modelliğe başlama süreci, aile içinde de gerilimlerle doluydu. “Babam modelliği öğrendiğinde çok öfkelendi. Bazı seçmelere gitmeme izin vermiyordu. Yalanlar uyduruyordum.” Bu süreçte kadın olarak bağımsızlık mücadelesi, sadece dış dünyayla değil, aile içi normlarla da çatışıyordu. “Babamın tarafı ‘aile adını kirletmemem’ gerektiğini söyledi. Ama ben kendi sesimi bulmak istedim.”
Kadın sünneti, beden normları, göçmen kadınların görünürlüğü… Hekmat, bunların hepsi üzerine konuşuyor. “Birçok insan bu konulara girmekten kaçınıyor. Ben kaçınmıyorum çünkü bu hikayelerin içinde büyüdüm.”
“Köklerimi unutmam”
Hekmat, mültecilik deneyimini bir zayıflık değil, bir güç kaynağı olarak görüyor:
“Ailem Kürdistan’dan İngiltere’ye gelmeseydi, başardığım hiçbir şey mümkün olmazdı.” Bugün Londra ve Cardiff arasında geçen çocukluğunun izlerini, her röportajında, her çekimde taşıyor. Ona göre Kürt kimliği, bir engel değil, özgünlüğünün kaynağı:
“Kim olduğumla gurur duyuyorum. Kürt olmak bana hikaye anlatacak bir yer verdi.”
Modellik dünyasında Orta Doğulu bir kadının varlığı hâlâ politik bir duruş. Hekmat bunun farkında: “Görünürlüğümüz artıyor ama hâlâ çok azız. Benim hikayem, sadece benim değil. Aynı yoldan geçen herkesin hikayesi.”
Bugün Gucci kampanyasında ve ELLE kapağında gördüğümüz yüz, sadece bir moda figürü değil; göçün, direncin ve kimliğin simgesi.
Bir zamanlar “Chewbacca” diye alay edilen çocuk, şimdi dünyaya başka bir güzelliği gösteriyor: Gerçek, kendiyle barışık, kökleriyle güçlü bir güzellik.