Otoparkın loşluğu, bir sahneye dönüşüyor. Bir arabanın içinden yankılanan sesler, uzaktan gelen bir rüzgarın uğultusuna karışıyor. Elinde klavye, etrafında kablolar, bir köşede fokurdayan çaydanlık. “Şarkılarına Sürüklenmeyi Unutan Ülke” başlıyor.

D5 Sanat Ortamı ile Kurbağa Sanat Atölyesi’nin işbirliğiyle düzenlenen performans, 10 Kasım akşamı izleyicisini bir yol hikayesinin içine davet etti. İsviçre’de yaşayan, Türkiye kökenli ses ve performans sanatçısı Can Etterlin —namı diğer Abican— arabasını da sahneye dahil ederek kişisel ve politik bir masal anlattı.

Bir arabanın anlattığı masal

Can Etterlin’in performansı, klasik anlamda bir konser ya da tiyatro değil. Daha çok, sınırların ve geçişlerin, hatırlamanın ve unutmanın iç içe geçtiği bir performans. Arka planda arabasının motor sesine karışan elektronik ritimler, bir yandan yolun ritmini, bir yandan da içsel bir göçün sesini çağırıyor.

Sanatçının arabası, hem bir araç hem de bir karakter. Dağ yollarından, karakollardan, tozlu patikalardan, düğünlerden, metropollerden geçen bir hafıza mekânı. Bu arabanın farları, bazen bir sahneyi aydınlatıyor, bazen de yolun kaybolduğu karanlığı.

Etterlin, performans boyunca seyircileri durağan bir izleyici konumunda bırakmıyor. Kimi zaman sesin yönünü değiştiriyor, kimi zaman arabanın etrafında dolaşmalarına izin veriyor. Bazen bir ses, bazen bir gölge, bazen de kaynayan çayın buharı izleyiciyi içine çekiyor. Otoparkın betonu, bir anda yolun kendisine dönüşüyor.

Göç, hafıza ve müzik

Can Etterlin’in hikayesi, sınırları aşan bir kök arayışına dayanıyor. Anne tarafı Ardahan'dan Kayseri'ye, ardından İsviçre’ye göçmüş. Bu geçmiş, onun sanatında da yankılanıyor. Piyanodan elektronik müziğe, ses performansından video yerleştirmeye kadar uzanan çok katmanlı bir üretim pratiği var.

D5 Sanat Ortamı’ndaki performansında bu geçmiş, hem somut hem soyut biçimlerde görünür oldu. Projeksiyonla yansıtılan görüntülerde Gürcistan dağ yolları, Ermenistan taş evleri, Türkiye’nin sınır köyleri vardı. Bu görüntüler, zaman zaman kesiliyor; yerine yolculuk sırasında tutulmuş günlüklerden bir cümle duyuluyordu:
“Rüzgar bazen bir sesi taşıyor, bazen bir hikayeyi.”

Performans boyunca müzik, elektronik klavye ve bağlama arasında gidip geldi. Bazen dar bir geçitte sıkışmış gibi yankılandı, bazen bir köy düğününün sesi kadar içten oldu. Bu geçişler, izleyiciye sadece bir müzik deneyimi değil, bir yol hissi yaşattı.

Bir köşede demliğin fokurtusu duyulduğunda, performansın tonunda bir yumuşama hissedildi. O buhar, sanki yolun ortasında verilen kısa bir molaydı. Çayın kokusu, sahnenin parçası haline geldi.

Gerilla bir sahnede içsel bir yolculuk

Performansın mekansal düzeni, en az içeriği kadar dikkat çekiciydi. Hiçbir sahne çizgisi yoktu, oturma düzeni de. Arabadan gelen ışıklar, duvarlardaki gölgeler, arka plandaki video yansımaları ve seslerin yönü sürekli değişiyordu.
Her şey yerinden oynuyordu.

Bir araba aküsüyle çalışan projeksiyon, mütevazı ama özgür bir atmosfer yaratıyordu. Bu, neredeyse bir yol kenarında doğaçlama yapılmış bir performans gibiydi. Disiplinlerarası bir akış, gerilla bir samimiyetle birleşmişti.

Ankara Film Festivali başlıyor
Ankara Film Festivali başlıyor
İçeriği Görüntüle

Performans, izleyicilerin de dahil olduğu bir dansla sona erdi. Bu, bir tür ritüeldi. Yolun sonunda herkes, kendi hikayesinin izine düşmüş gibiydi. Ardından o demlikteki çay paylaşıldı; sahneyle izleyici arasındaki son sınır da kalktı.

Can Etterlin’in “Şarkılarına Dalıp Gitmeyi Unutan Toprak” adlı performansı, bir yolculuğun sanata dönüşmüş haliydi.Bir arabanın bagajında taşınan hafıza, ses, göç, sessizlik ve dayanışma. Bir ülkenin unuttuğu şarkıları, bir sanatçının sesiyle yeniden hatırlatan bir akşam.

Muhabir: Burçak Görel