50 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği 6 Şubat depremlerine ilişkin Kızılay hakkında yürütülen soruşturmada kritik bir aşamaya gelindi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Kızılay’ın deprem döneminde çadır sattığını resmi belgelerle tespit etti. İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve bilirkişiye gönderilen raporda da bu satış doğrulanırken, sürecin hukuki sonuçları savcılığın vereceği karara bırakıldı.

Gökçek Dönemi İcraatlerinin Hesabı Yavaş'a Soruluyor
Gökçek Dönemi İcraatlerinin Hesabı Yavaş'a Soruluyor
İçeriği Görüntüle

BirGün’ün haberine göre, Kızılay yöneticileri hakkında “görevi kötüye kullanma” ve “ihmal suretiyle ölüme sebebiyet verme” suçlamalarıyla yürütülen soruşturma, iddianame aşamasına gelmesi halinde ağır cezalara yol açabilecek nitelikte.

İçişleri Bakanlığı raporu savcılık dosyasında

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 21 Şubat 2024’te İçişleri Bakanlığı’na resmi yazı göndererek Kızılay hakkında inceleme yapılmasını ve hazırlanacak raporun savcılığa iletilmesini talep etti. Bu talep üzerine İçişleri Bakanlığı’nda yürütülen inceleme sonucunda, 18 Eylül 2024’te daha önce AKP milletvekilliği de yapmış olan İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan imzasıyla 43 sayfalık bir rapor hazırlandı ve Başsavcılığa gönderildi.

Kızılay, depremin üçüncü günü Ahbap'a 46 milyon liraya çadır satmış -  Evrensel

İçişleri Bakanlığı denetçileri tarafından hazırlandığı belirtilen bu rapor, dosya kapsamında bilirkişiye teslim edildi. Mali müşavir olan bilirkişi ise 28 sayfalık “inceleme ve değerlendirme” raporunu tamamlayarak 1 Aralık 2025 tarihinde savcılığa sundu. Böylece Kızılay’ın deprem dönemindeki faaliyetleri, hem idari hem de mali açıdan ayrıntılı biçimde kayıt altına alınmış oldu.

Çadır satışı resmen doğrulandı

Bilirkişi raporunda, kamuoyunda uzun süre tartışılan çadır satışı meselesine açık ifadelerle yer verildi. Raporda, Ahbap Derneği’ne yapılan çadır satışına ilişkin olarak, satılan çadırların Kızılay Çadır A.Ş. stoklarında bulunduğu, bedelin banka aracılığıyla ödendiği ve tarafların ticari nitelikte bir satış sözleşmesi çerçevesinde hareket ettiği yönünde kayıt ve savunmaların bulunduğu belirtildi.

Buna karşılık raporda, şikâyet dilekçelerinde yer alan iddialara da dikkat çekildi. Söz konusu satışın, Kızılay’ın tüzüğü ve kamu yararı ilkeleriyle bağdaşmadığı, afet dönemlerinde derhâl ve ücretsiz yardım sağlama yükümlülüğüne aykırılık oluşturduğu yönündeki itirazların dosyada yer aldığı ifade edildi. Böylece rapor, çadır satışının fiilen gerçekleştiğini kabul ederken, bunun hukuki ve etik sonuçlarına ilişkin değerlendirmeyi savcılığın takdirine bıraktı.

Yargılama yolu açılır mı?

Raporda, ceza hukuku açısından suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı, hukuki sorumluluğun kapsamı, fail ve mağdur sıfatlarının belirlenmesi ile kovuşturma yapılıp yapılmayacağına dair yetkinin tamamen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ait olduğu vurgulandı. Bu tespitle birlikte, dosyanın seyrini belirleyecek kritik kararın savcılık tarafından verileceği netleşti.

Soruşturmanın iddianameye dönüşmesi halinde, Kızılay yöneticilerinin “görevi kötüye kullanma” ve “ihmal suretiyle ölüme sebebiyet verme” suçlarından 27 yıla kadar hapis istemiyle yargılanabileceği ifade ediliyor. Bu ihtimal, deprem sürecinde kamu kurumlarının sorumluluğuna ilişkin tartışmaları yeniden alevlendirmiş durumda.

Öte yandan dosyada, aralarında deprem döneminde Kızılay Başkanlığı görevini yürüten Kerem Kınık’ın da bulunduğu 18 Kızılay yöneticisi şüpheli sıfatıyla yer alıyor. Kınık’ın yanı sıra Ahmet Çakmak, Emre Koç, Esra Özkoç, İbrahim Altan, Murat Ellialtı, Nurettin Hafızoğlu, Oğuz Can, Ömer Faruk Özgün, Saim Kerman, Şükrü Can, Tevfik Türel, Yasir Yılmaz, Yener Tanık, Yusuf Ramazan Saygılı ve Zübeyde Hümeyra Çelik soruşturma kapsamında şüpheli olarak kayıtlara geçti. Kerem Kınık’ın istifasının ardından Kızılay Başkanlığı görevine getirilen ve o dönemde Yönetim Kurulu Üyesi olan Fatma Meriç Yılmaz da dosyada şüpheli sıfatıyla yer alıyor.

Gözler şimdi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın vereceği karara çevrilmiş durumda. Savcılığın atacağı adım, yalnızca Kızılay yöneticilerinin akıbetini değil, deprem dönemindeki kamu sorumluluğuna dair yargısal yaklaşımı da belirleyecek.

Kaynak: T24