Hayallerinin peşinden koşan Diyarbakırlı seyyar köfteci Abdülkadir Arslan, gökyüzüne olan tutkusuyla “Uçan Köfteci” olarak tanındı. Paramotoruyla süzülürken çektiği görüntülerle binlerce kişiye ilham veren Arslan, 6 Şubat 2023 depremlerinde Galeria Sitesi’nde ailesiyle birlikte yaşamını yitirdi. Onun yarım kalan hikâyesi, yönetmen Rezan Yeşilbaş’ın ilk uzun metraj filmi Uçan Köfteci (The Flying Meatball Maker) ile sinemada ölümsüzleşti. Festival yolculuğuna bu yıl başlayan film, Adana Altın Koza Film Festivali’nin ulusal yarışma seçkisinde Türkiye prömiyerini yaptı. Gösterimin ardından düzenlenen söyleşide Yeşilbaş ve oyuncular, hem filmin çıkış noktasını hem de hazırlık sürecini izleyicilerle paylaştı.
İlham: Diyarbakır’da “uçmak” fikri ve özgürlük arayışı
Yönetmen, Diyarbakır’da “uçmaya çalışan” bir köfteci haberinden etkilendiğini; çözüm süreci ikliminde Kürtlerin özgürlük arayışını bu metafor üzerinden anlatma imkânı gördüğünü söyledi. Gerçek kişiyi merkeze alan bir belgesel de çektiğini, ancak köfteci Kadir ve ailesinin Şubat depreminde Diyarbakır’da yaşamını yitirdiğini, bu yüzden filmi izleyemediğini üzüntüyle paylaştı. Belgeselin daha sonra yayımlanacağı belirtildi.
Çözüm sürecinin yarattığı iklimde Kürtlerin özgürlük arayışını bu hikâyeyle bağdaştırdığını belirterek şunları söyledi:
“Acaba Kürtler uçabilir mi? O dönem herkes uçmaya çalışıyordu. Bu bana çok çarpıcı geldi.”
Seyircilerin dikkatini çeken polis aracı sahnelerine ilişkin yönetmen, kullanılan akrep ve TOMA’ların gerçek olduğunu, mekân bilgisini kullanarak habersiz ve gerçeğe en yakın yöntemle çektiklerini söyledi. Bu tercih hem prodüksiyonu ekonomik kıldı hem de Diyarbakır’ın gündelik atmosferini perdeye taşıdı.
Oyuncuların hazırlığı: Paraşüt önce, paramotor sonra
Oyuncular Nazmi ve Şahin’in, gerçek karakter Kadir’in gözetiminde bir buçuk ay boyunca sabah akşam günde 3 - 4 saat çalıştığı aktarıldı. Güvenlik nedeniyle uçuş yaptırılmadı; eğitimlerde önce paraşüte hâkimiyet, ardından paramotor geldi. Oyuncular, rüzgâr ve zemin koşullarına göre boş arazilerde pratik yaptıklarını anlattı.
Dil tercihi: Neden Türkçe daha baskın?
“Filmlerde Kürtçe diyalog neden az?” sorusuna yönetmen, Diyarbakır’da günlük hayatta Türkçenin baskınlığına ve doğallık kaygısına işaret etti. Diyalogların Kürtçe’ye çevrilmesi denense de sahicilik duygusunun zayıfladığını, bu nedenle şehrin bugünkü dil gerçekliğini perdeye yansıttıklarını vurguladı.
Film, Freud ile başlayarak “Sofie’nin Dünyası” ile devam edip Nietzsche ile kapanıyor. Yönetmen, karakterin eksik bilgilerle de olsa felsefe yoluyla anlam arayışını ve yaşadığı dönüşümü bu eksenle kurduklarını belirtti.
Kurgu ve final: “Film kurguda yeniden yazılır”
Gösterim sonrası “final” sorularına yönetmen, kurguyu filmi yeniden tanımlama süreci olarak gördüğünü; senaryodaki finalin kurgu masasında değiştiğini ve ortaya çıkan sonla memnun olduklarını söyledi.
Diyarbakır’ı nasıl gördük?
“Şehir merkezi az görünüyor” yorumlarına karşılık yönetmen, hikâyenin gereği olarak pastoral ve bakir alanları, tarlaları ve açık arazileri öne çıkardıklarını; yine de farklı mahalle ve mekânlarda dolaştıklarını ifade etti. Amaç, Diyarbakır’ın sadece sur içinden ibaret olmayan çok katmanlı yapısını hissettirmekti.
Selin Yeninci’nin yaklaşımı: Ana akımın dışında, karakterin içinde
Selin Yeninci (Azize), kariyeri boyunca ana akımdan uzak karakter tercihleri yaptığını, aile köklerinin Doğu’ya uzanmasının Azize’yi anlamasında etkili olduğunu söyledi. “Çok dertlenmek, çok sevmek, ölçüsüzce coşmak” gibi özellikleri hem karakterde hem kendi aile hikâyelerinde gözlemlediğini anlattı.
Barışa dair: “Tedirgin ama umutlu”
“Çözüm süreci” sorularına yönetmen, ilk deneyimden ötürü tedirgin olduğunu ancak ülkenin acilen barışa kavuşmasını dilediğini belirterek, “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” sözleriyle temkinli iyimserliğini dile getirdi.