Batmanlı sanatçı Ahmet Güneştekin, üretimini bellek, dil ve mitoloji ekseninde kuran çağdaş bir anlatıcı olarak öne çıkar. Renkleri katman katman biriktirip yüzeyi işleyerek oluşturduğu dinamik alanlar, güneş ve harf motifleriyle güçlü bir ritim yakalar. Bu görsel dil, sadece biçimden ibaret değildir; Mezopotamya’nın çok katmanlı kültür haritasını çağırır ve izleyiciyi sözlü kültürün derin alanlarına taşır. Sanatçının eserlerinin konusu Mezopotamya mitleri, Anadolu efsaneleri, Sümer tanrıları, halk söylenceleri, Mısır ve Yezidi inançları, rüyalar ve masallardır. Bu kaynaklar tuvalde birer işaret sistemine dönüşür, renk oyukları ve tekrar eden desenler aracılığıyla okunabilir bir bellek haritası kurar.

Diyarbakır'da açılan 'Hafıza Odası' sergisi sonlandırıldı

Güneştekin’in hikâyesi, coğrafyanın ve emeğin izlerini taşıyan bir başlangıçla başlar. Siirt’in Kurtalan ilçesine bağlı bir köyde, Garzan Çayı kıyısında, babasının işçi olarak çalıştığı bir petrol kuyusunun yanında kurulmuş işçi kampında doğar. Yedi çocuklu ailenin altıncı çocuğudur. İki yaşında iken ailesi Batman’a taşınır. İlk ve orta öğrenimini Batman’da tamamlar. Dokuz yaşında yağlıboya resimler yapmaya başlayarak kendine özgü görsel dili için ilk denemelerini gerçekleştirir. Bu erken dönemdeki gözlem, duyarlık ve çalışma disiplini, ileride kuracağı geniş anlatı evreninin temelini oluşturur.

Yerelden beslenen bu dil, kısa sürede uluslararası sahnelerle buluşur. Venedik’te bienal döneminin dinamizmi içinde, Güneştekin’in işleri kentin iki simgesel noktasında iz sürer: Arsenale kıyısındaki “Hafızanın İvmesi” ve Santa Maria della Pietà’da konumlanan “Milion Taşı”. Bu iki proje, hem kentin tarihsel dokusuyla hem de sanatçının belleğe, yolculuğa ve haritaya odaklanan temalarıyla sıkı bağ kurar. Arsenale’nin endüstriyel hafızası ile La Pietà’nın katmanlı mimarisi, Güneştekin’in renk oyukları ve yazımsal göndermeleriyle yeni bir etkileşim alanı açar.

Sanatçının üretimi Atlantik’i aşarak New York’ta yeni bir izlek geliştirir. Marlborough Gallery çatısı altındaki sergiler, “Doğudan Batıya” kurulan diyaloğu kentli bir bağlamda genişletir. Burada, resimsel yüzeylerin yanı sıra rölyef etkisi yaratan malzeme kullanımı ve ritmik tekrarlar, izleyiciye mekânsal bir okuma imkânı sunar. New York sahnesinde yer alan bu seçkiler, Güneştekin’in coğrafyalar arasında kurduğu kültürel dolaşımı görünür kılar ve malzeme politikalarının evrensel tartışmalarla temasını güçlendirir.

Türkiye’de son yılların en kapsamlı buluşmalarından biri Artİstanbul Feshane’deki “Kayıp Alfabe” sergisidir. Sergi, sanatçının son dönem üretimlerinden geniş bir seçkiyi bir araya getirir ve kaybolan dillerin, bastırılmış hikâyelerin izini sürer. “Kayıp Alfabe”, harf, işaret ve desen ilişkisini araştıran işleri aynı bütün içinde konumlandırarak, dil ile imge arasındaki sınırları yeniden düşünmeye davet eder. Bu başlık, Güneştekin’in uzun süredir peşinde olduğu kavramları bir araya getirir: hatırlama, aktarım, iz, kayıt ve yeniden okuma.

Ahmet Güneştekin, NY Marlborough Galeri' de Yazan: Eda Aksoy / Arttv.com.tr  Türkiye'nin ilk online sanat televizyonu

"Hasankeyf’in taş dokusundan Venedik’in su yollarına, New York’un galeri koridorlarından İstanbul’un kamusal sergi mekânlarına"

Urfa Sinema Günleri: Mezopotamya’nın Işığında Bir Sinema Buluşması
Urfa Sinema Günleri: Mezopotamya’nın Işığında Bir Sinema Buluşması
İçeriği Görüntüle

Güneştekin’in temaları, anlatı gücünü sözlü kültürün katmanlarından alır. Mezopotamya mitleri yalnızca bir arşiv olarak değil, yaşayan bir hafıza olarak ele alınır. Anadolu efsaneleri ve halk söylenceleri eserlere yön veren motiflerin kaynaklarını belirtir. Sümer tanrıları ve Mısır ikonografisi zamanlar arası bir köprü kurar. Yezidi inançları ise ışık, döngü ve güneş sembolizmi üzerinden güçlü bir görsel karşılık bulur. Rüyalar ve masallar, eserlere hem kişisel hem de kolektif bilinçdışının izlerini taşır. Böylece izleyici, resim yüzeyinde bir motifler katalogu görmek yerine, kültürler arası geçişleri deneyimlediği bir anlatı alanına adım atar.

Tekniğin merkezinde yer alan renk ve katman anlayışı, biçimsel olarak oyma, kazıma ve üst üste biriktirme gibi işlemlerle desteklenir. Bu yöntem, yüzeyi yalnızca renkle değil, aynı zamanda zamanla işaretler. Katmanların açığa çıkardığı izler, bir coğrafyanın çok dilli hafızasına işaret eder. Güneştekin, güneş formları ve harf benzeri işaretlerle görsel bir alfabe kurar. Bu alfabenin sözlüğü, Hasankeyf’in taş dokusundan Venedik’in su yollarına, New York’un galeri koridorlarından İstanbul’un kamusal sergi mekânlarına uzanan geniş bir coğrafyada okunur.

Bugün Ahmet Güneştekin’in pratiği, Hasankeyf’ten Venedik’e uzanan hattı somutlaştıran bir kültürel dolaşım önerir. Garzan kıyısındaki işçi kampında başlayan yaşam öyküsü, Batman’da filizlenen eğitim ve çocukluk merakıyla birleşir; uluslararası sergiler ve kurumlarla güçlenen bir görünürlüğe dönüşür. İzleyici bu hikâyeyi, mitlerden efsanelere, inançlardan rüya ve masallara açılan bir çağdaş sanat dili olarak okur. Dicle’nin kıyısından doğan ses, Arsenale ve La Pietà’da yeni bir yankı bulur; Marlborough’un mekânında genişler; Feshane’nin taşlarında kalıcı bir iz bırakır. Bu bütünlük, sanatın kültürler arasında kurduğu köprünün güncel ve etkili bir örneğini sunar.

Muhabir: Burçak Görel