Ortadoğu siyaseti, Kürt sorunu, şiddet, devlet ve toplumsal hareketler üzerine çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Hamit Bozarslan, Türkiye’de Kürt meselesine dair yürütülen güncel süreci değerlendirdi. 2013–2014 yıllarında meselenin yalnızca güvenlik değil, tarihsel ve siyasal boyutlarıyla tartışıldığını hatırlatan Bozarslan, bugün bu tartışma zemininden oldukça uzaklaşıldığını söyledi. Bozarslan, Nupel TV’ye konuştu, mevcut sürecin demokratik bir çerçeveden yoksun olduğunu vurguladı.

“Kürt meselesi yeniden güvenlik başlığına indirgeniyor”

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Komisyonun rapor hazırlık sürecine değinen Bozarslan, AKP ve MHP’nin sunduğu metinlerin Kürt meselesini hâlâ ağırlıklı olarak güvenlikçi bir perspektifle ele aldığını belirtti. “Terörsüz Türkiye” söylemi üzerinden kurulan bu yaklaşımın meselenin özünü görünmez kıldığını ifade eden Bozarslan’a göre, bugün Türkiye’de belirleyici bir terör olgusundan söz etmek mümkün değil.

Bozarslan, 2014–2015 ve 2016 yıllarındaki şiddet ortamının Kürt meselesiyle değil, esas olarak İŞİD terörüyle bağlantılı olduğunu hatırlattı. Kobanê süreci ve Suriye sınırının cihatçı geçişlere açıldığı dönemi anımsatan Bozarslan, o yıllarda yaşanan şiddetin Kürtleri hedef aldığını vurguladı. Buna rağmen iktidarın Kürt meselesini meşru bir “milli mesele” olarak kabul etmediğini söyledi.

DEM Parti, CHP ve muhataplık sorunu

Bu tabloda DEM Parti’nin önemine işaret eden Bozarslan, partinin Kürt meselesini hem çözüm hem de Türkiye’nin demokratikleşmesi perspektifiyle ele aldığını ifade etti. DEM Parti’nin sunduğu önerilerin bu açıdan kritik olduğunu belirten Bozarslan, CHP’ye ilişkin değerlendirmelerinde ise partinin Kürt meselesini gündeminin merkezine almadığını söyledi.

CHP’nin İmralı’ya gitmemesini “büyük bir talihsizlik” olarak nitelendiren Bozarslan, bu adımın sembolik ama etkili bir eşik olabileceğini dile getirdi. CHP’nin demokrasi ve Kürt meselesi konusunda kapsamlı bir perspektif sunamadığını belirten Bozarslan, Özgür Özel’in son açıklamalarının ise sınırlı da olsa bir değişim ihtimaline işaret ettiğini söyledi.

Meclis Komisyonu üyelerinin Abdullah Öcalan ile görüşmesini de değerlendiren Bozarslan, bu temasın bir meşruiyet meselesi olduğuna dikkat çekti. Öcalan’ın Kürt hareketinin liderlerinden biri olarak muhatap alınmasının iki yıl önce düşünülemez olduğunu belirten Bozarslan, bunun sınırlı bir dönüm noktası sayılabileceğini ancak sonuçlar için beklemek gerektiğini ifade etti.

150 yıllık ideolojik süreklilik ve “habitus”

Kürt meselesinin meşruiyetinin önündeki engellerin yalnızca güvenlikçi politikalarla açıklanamayacağını vurgulayan Bozarslan, Türkiye’de yaklaşık 150 yıllık bir ideolojik sürekliliğe işaret etti. Abdülhamid dönemine kadar uzanan bu ideolojinin bir hâkimiyet ve üstünlük anlayışı üzerine kurulu olduğunu söyleyen Bozarslan, AKP, MHP ve CHP’nin bu ideolojinin farklı varyantlarını taşıdığını ifade etti.

Ahmet Özer–Bahçeli görüşmesi: “Muhatap Öcalan’dır”
Ahmet Özer–Bahçeli görüşmesi: “Muhatap Öcalan’dır”
İçeriği Görüntüle

Bu ideolojinin yalnızca bir söylem değil, aynı zamanda pratik bir “habitus” olduğunu belirten Bozarslan, askeri akademilerden eğitime, devlet kurumlarından güvenlik bürokrasisine uzanan bir aktarım mekanizmasına sahip olduğunu dile getirdi. Demokratikleşmenin bu yapıyı sarsacağı için iktidar açısından ciddi bir risk olarak görüldüğünü söyledi.

Hukuk, eşitlik ve yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacı

Bozarslan’a göre Kürtlerin hukuka dahil edilmesi, yalnızca mevcut hukuktan yararlanmak anlamına gelmiyor; hukukun yeniden tanımlanmasını gerektiriyor. Dil, eğitim, temsil ve özerklik gibi başlıkların bu bağlamda ele alınması gerektiğini belirten Bozarslan, hukukun öznesi olmanın, hukuku dönüştürme hakkını da içerdiğini söyledi.

Bu sürecin yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacını gündeme getirdiğini ifade eden Bozarslan, Türkiye’de bugün bir sözleşmeden değil, dayatılmış bir “pakt”tan söz edilebileceğini dile getirdi. Demokratikleşmenin ancak kurumların yeniden yapılandırılması, hukukun bağımsızlaşması ve eşitliğin kabul edilmesiyle mümkün olabileceğini vurguladı.

Son olarak Kürt toplumunda oluşan yorgunluğa da değinen Bozarslan, uzun yıllardır süren baskılar, tutuklamalar ve ekonomik kriz koşullarının toplumsal tedirginliği artırdığını söyledi. Mevcut süreçte somut bir değişim yaşanmamasının iyimserliği sınırladığını belirten Bozarslan, buna rağmen tartışma zemininin tamamen kaybolmamasının önemli olduğunu ifade etti.