20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde Türkiye, çocuk emeğinin “mesleki eğitim” adı altında devlet eliyle meşrulaştırıldığı bir tabloyla karşı karşıya. AKP’nin yıllardır “meslek lisesi memleket meselesi” söylemiyle güçlendirdiği Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) uygulaması, bugün hem hukuki hem pedagojik açıdan yoğun eleştirilere konu oluyor.

soL’a değerlendirmelerde bulunan Av. Müjde Tozbey ile Eğitimci Nurcan Korkmaz, MESEM’in bir eğitim modeli değil, çocuk işçiliğini yasal gösteren kapsamlı bir sömürü mekanizması olduğunu belirtti.

MESEM'li bir çocuk işçi daha öldü

“Hukuken ambalajlanmış çocuk işçiliği”

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Av. Müjde Tozbey, mevzuatın çocukları koruduğu yönündeki söylemin gerçeği perdelediğini vurguluyor. Tozbey’e göre hukuk iki farklı yüzle işliyor:

“Bir vitrinde Anayasa, ILO sözleşmeleri ve Çocuk Koruma Kanunu duruyor. Burada devletin çocuğu tehlikeli işlerden koruma yükümlülüğü hatırlatılıyor. Ama mutfakta bambaşka bir düzen var. MESEM ve çıraklık hükümleri, ‘hafif iş’ tanımları ve denetimsizlik sayesinde çocuklar sermayeye teslim ediliyor.”

Tozbey, devletin bir yandan çocuk emeğini yasakladığını ilan ederken, diğer yandan istisnalar aracılığıyla yüz binlerce çocuğu üretim hatlarına sürdüğünü söylüyor.

“Eğitimi engelleyen her iş çocuk işçiliğidir”

Tozbey, MESEM’in bugün çocuk işçiliğinin en örgütlü biçimi hâline geldiğini belirtiyor:

“Haftanın dört gününü güvenliksiz işyerlerinde geçiren çocuk, kâğıt üzerinde hâlâ öğrenci sayılıyor. ‘Meslek kazandırıyoruz’ denilerek İş Kanunu’ndaki koruma kalkanı deliniyor. Oysa ILO çok açık: Eğitimi engelleyen her iş çocuk işçiliğidir. İşyerinde geçen sürenin eğitim sayılması gerçeği değiştirmez.”

Tozbey’e göre hazırlanan ulusal planlar veya ilan edilen “mücadele yılları”, gerçek politikayı gizlemek için birer vitrin işlevi görüyor:

“MESEM büyütülürken çocuk işçiliğiyle mücadele belgeleri maskeleme aracı hâline geliyor. Çocuk işçiliği artık yasadışı bir sapma değil; hukuken paketlenmiş bir emek rejimi.”

MESEM'ler ile çocuklar, sermayeye ucuz işçi olarak pazarlanıyor" - 9.Köy

“Gri bir koridora sıkıştırılan çocuklar”

Eğitimci Nurcan Korkmaz, sürecin pedagojik ve toplumsal boyutunun daha da çarpıcı olduğunu aktarıyor. Ona göre MESEM, çocukları okul ile fabrika arasında sıkışmış “gri bir koridora” hapsediyor:

“Ergenliğin en kırılgan dönemindeki çocuklar, yetişkin bir işçinin sorumluluklarıyla baş başa bırakılıyor. Pedagojinin güvenli öğrenme ilkesi yok sayılıyor; onların duyduğu tek ses makinelerin uğultusu ve çocuğun dünyasını bilmeyen ustaların emirleri oluyor.”

Leyla Güven: Kürt-Türk ittifakı herkese kazandırır
Leyla Güven: Kürt-Türk ittifakı herkese kazandırır
İçeriği Görüntüle

“Bu çocuklar başarısız değil, yoksul”

Korkmaz, MESEM’e yönlendirilen çocuklara yapıştırılan “başarısız öğrenci” etiketinin gerçeği örtmekten başka bir işe yaramadığını söylüyor. Yapılan saha çalışmaları, çocukların yüzde 58’inin MESEM’e ekonomik zorunluluklar nedeniyle gittiğini ortaya koyuyor:

“Bu çocuklar başarısız değil, yoksullar. MESEM, sermayenin ucuz işgücü ihtiyacının yoksul hanelerin çocuklarıyla karşılanması projesidir. Sınıfsal ayrım bu kadar görünürken ‘eğitim’ söylemi sadece bir kılıf.”

15 çocuk iş cinayetinde yaşamını yitirdi

Hem Tozbey hem Korkmaz, MESEM’in ölümcül sonuçlarına da dikkat çekiyor. Bugüne kadar MESEM kapsamında 15 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Yüzlerce yaralanma ise kayıt altına alınmıyor veya “sakarlık” denilerek yok sayılıyor.

“Sistem sorgulanmıyor, işveren cezalandırılmıyor; fatura çocuğa kesiliyor” diyor Korkmaz.

Bir yılda 66 çocuk çalışırken öldü

“Geleceğe değil, bugünün ucuz işgücüne yatırım”

Tozbey, gerçek korumanın ancak bu yapının ortadan kaldırılmasıyla sağlanabileceğini belirtiyor:

“Çocukların eğitime ve kamusal güvenceye erişmesi gerekiyor. MESEM, koruma değil sömürü üretiyor.”

Korkmaz ise sözlerini şöyle bitiriyor:

“Bu çocuklar geleceğe dair hayal kuramıyor. 14 yaşında tek beklentileri asgari ücretin artması oluyor. Oysa eğitim çocuğun ufkunu genişletmek için vardır. Bugün MESEM’in gölgesindeki 500 bini aşkın çocuk, ışıkta büyümeyi hak ediyor. Makinelerin arasında kaybolmamaları için yetişkinlerin daha güçlü bir ses çıkarması gerekiyor. Çünkü çocuklara nasıl davrandığımız, ülkenin kim olduğunu gösteren aynadır.”