Miradê Kinê, Kürt sözlü müzik geleneğinde adı çok bilinen ancak yaşam öyküsü uzun süre dağınık anlatılarla aktarılan bir sanatçıydı. Halk arasında “Mirado” adıyla tanındı; kemençedeki ustalığı nedeniyle “Mîrê Ribabê”, yani “Kemençenin Mîrî” olarak anıldı. Dengbêjlik, stranbêjlik ve çirokbêjliği aynı potada buluşturan Kinê, 1943’te doğdu, 1984’te hayatını kaybetti. Kısa sayılabilecek ömrüne rağmen, bugün hâlâ dinlenen ve yeniden yorumlanan geniş bir repertuvar bıraktı.
Asıl adı Murat Gezici olan Miradê Kinê, Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı Altınoluk (Gera Cafer) köyünde dünyaya geldi. Babası Ferhat ve amcası Reşit dengbêjdi; kemençe, evin gündelik hayatının parçasıydı. Kinê’nin müzikle ilişkisi bir eğitim sürecinden çok, aile içinde aktarılan bir pratikle şekillendi. Uzun süre dinleyerek, gözlemleyerek ve evde gizli gizli çalarak kendini geliştirdiği anlatılır.
Ailesiyle birlikte Mardin’in Dargeçit (Kerboran) ilçesine taşındıktan sonra, Kinê’nin müziği daha görünür hâle geldi. Henüz genç yaşlarda amcası Yusuf’la birlikte Suriye’nin Kamışlı kentine yaptığı yolculuk, çevresindekilerin dikkatini çektiği ilk anlardan biri olarak aktarılır. O güne dair anlatılar, Kinê’nin kemençeyi eline aldığında hem sesi hem de hakimiyetiyle bulunduğu ortamı şaşırttığı yönünde birleşir. Bu, onun adının bölge içinde yayılmaya başladığı dönemdir.
Bölgesel Bir Sesten Yaygın Bir Hafızaya
Miradê Kinê, 20’li yaşlarına kadar babasıyla birlikte köy köy dolaştı. Düğünlerde, cemaat toplantılarında ve uzun gecelerde çalıp söyledi. Bu geziler, onun repertuvarını belirlediği kadar anlatım biçimini de şekillendirdi. Kinê, yalnızca ezgi söylemedi; her kilamı bir hikâye örgüsüyle aktardı.
25’li yaşlarında Batman’a yerleşmesiyle birlikte sesi daha geniş bir coğrafyaya yayıldı. Erivan Radyosu’nda yayımlanan kayıtları, onu Mihemed Arif Cizîrî gibi dönemin bilinen dengbêjleriyle birlikte anılır hâle getirdi. O dönemde kayıt imkânları sınırlıydı. Elektrik olmayan evlerde pilli teyplerle yapılan kayıtlar, Miradê Kinê’nin sesinin yayılmasında belirleyici oldu. Kasetler çoğaltıldı, elden ele dolaştı.
Kinê’nin seslendirdiği kilamların temaları ağırlıklı olarak aşk, savaş, toplumsal çatışmalar ve yaşanmış yerel olaylardı. Yapılan derlemelerde 116 kilamına ulaşılabildi. Ancak tanıklıklar, bunun Kinê’nin bütün üretimini kapsamadığını gösteriyor. Bir kısmı kayboldu, bir kısmı farklı sanatçılar tarafından farklı adlarla icra edildi.
Memuriyet ve Sanat Arasında
Miradê Kinê’nin hayatı, sanat ile geçim arasında kurulan zor dengeyi de açık biçimde gösterir. Şeyh Halil aracılığıyla dönemin Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi ile tanışması, onun memuriyet sürecinin başlangıcı oldu. Ankara’da yapılan görüşmelerin ardından Midyat’ta göreve başladı; daha sonra Siirt’e yerleşti.
Devlet memuru olarak çalışırken de müziği bırakmadı. Ancak bu durum, zaman zaman baskılarla karşılaşmasına yol açtı. Dengbêjliği bırakması yönünde telkinler aldığı, buna rağmen sanatını sürdürdüğü aktarılır. Kinê, bu dönemde hem kamu görevlisi hem de düğünlere, köylere giden bir sanatçıydı.
Eserlerinde, yaşadığı coğrafyanın dışlanmışlık hissini ve gündelik sıkışmışlığını işledi. Bu yönüyle Miradê Kinê, sadece bir icracı değil, aynı zamanda bir kültürel aktarım figürü olarak görüldü.
Erken Ölüm, Dağınık Miras
1984 yılında sağlık sorunları baş gösterdi. Doktor tavsiyesiyle sigarayı bıraktı. 17 Aralık günü Siirt’te işten eve dönerken kalp ağrısı yaşadı. Kısa süre sonra geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Henüz 41 yaşındaydı. Mezarı bugün Siirt’in Tillo ilçesi yolu üzerindeki Şeyh Mihemed Hilo Mezarlığı’nda bulunuyor.
Ölümünden sonra Miradê Kinê’nin mirası uzun süre dağınık biçimde varlığını sürdürdü. Kasetler, kişisel arşivler ve sözlü anlatılar dışında kapsamlı bir çalışma yapılmadı. Bu boşluğu dolduran önemli çalışmalardan biri, yazar Hurşit Baran Mendeş’in üç yıllık araştırmasının ürünü olan kitaptır. Nûbihar Yayınları’ndan çıkan ve 500 sayfayı aşan bu çalışma, Kinê’nin yaşam öyküsünü, kilamlarını ve onu tanıyanların tanıklıklarını bir araya getiriyor.
Bugün Miradê Kinê’nin adı hâlâ birçok ezgiyle yaşıyor. Ancak onun hikâyesi, Kürt sözlü müzik geleneğinde üretimin nasıl kayıt altına alınmadan taşındığını ve bu nedenle ne kadar kırılgan olduğunu da gösteriyor.