Ahmet Kaya, 1957’de Malatya’da dünyaya geldi. Babası Sümerbank’ta işçiydi, 6 yaşındayken ona küçük bir bağlama aldı. O an, Türkiye müzik tarihini değiştirecek bir yolculuğun ilk adımıydı. Küçük yaşta kasetçide çalıştı, plak raflarında Ruhi Su’yu, Mahzuni Şerif’i keşfetti. Ailesi 1972’de İstanbul’a göç ettiğinde, cebinde biriktirdiği tek şey sesi ve o sese yüklediği inançtı.

Gençliğinde politik hareketlerin içinde yer aldı, yasadışı afiş basmaktan hapse girdi. Cezaevi, onun için bir kırılma değil, bir başlangıç oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Ruhi Su ile tanışması ise yönünü belirledi. O yıllarda kurduğu cümle, yaşamının özetiydi:
“Ben halkın sanatçısı olacağım.”
“Bir Kürtçe Şarkı Söyleyeceğim”
1980’lerin ortasında Ağlama Bebeğim ve Acılara Tutunmak albümleriyle özgün müziğin yeni bir damarını açtı. Ardından gelen Şafak Türküsü, Yorgun Demokrat ve Başkaldırıyorum onu sadece bir şarkıcı değil, bir dönemin sesi haline getirdi. Eşi Gülten Kaya ve şair Yusuf Hayaloğlu ile kurduğu sanatsal ortaklık, kelimelere başka bir güç kazandırdı.
Ama en büyük çıkışını “Şarkılarım Dağlara” albümüyle yaşadı. 90’lar Türkiye’sinde milyonlarca albüm sattı, ama aynı sözlerle yasaklandı. “Abin bir gün dağdan döner” dizesi, bir şarkı değil, suç unsuru sayıldı.

Ve 11 Şubat 1999... Magazin Gazetecileri Derneği Ödül Töreni’nde, yılın sanatçısı ödülünü almak için sahnedeydi. Sözleri tarihe kazındı:
“Yeni albümümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim. Aramızda bunu yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum.”
O an salon sessizdi. Sonra uğultu başladı. Çatal, bıçak, hakaret, marş... O gece, bir sanatçı linç edildi.
O gece, Türkiye bir aynaya baktı.
Ahmet Kaya, sahneden inerken yalnızdı. Ama o yalnızlık, onun sesini bastırmadı.
“Biz yaşamımız boyunca Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü savunduk ama Kürt halkının realitesini kabul etmeyenlerin kafasından inmeyeceğiz,” dedi.
Bu cümle, onu Paris’e götürecek yolun başlangıcıydı.
Sürgünde Bir Şarkı: “Hoşçakalın Gözüm”
Kaya hakkında “bölücülük” suçlamasıyla davalar açıldı. Gazetelerde çarpıtılmış fotoğraflar yayımlandı, manşetler hedef gösterdi. 16 Haziran 1999’da Türkiye’den ayrıldı. Paris’e gitti ama giderken valizine yalnızca birkaç eşya değil, yarım kalan bir ülke de sığdı.

Sürgünde üretmeye devam etti. Hoşçakalın Gözüm albümünün kayıtları sırasında 16 Kasım 2000 sabahı kalp krizi geçirdi. Henüz 43 yaşındaydı. Paris Père Lachaise Mezarlığı’na defnedildiğinde, cenazesine 30 binden fazla kişi katıldı. Yıllar sonra onun hakkında linç kampanyasına katılan isimler özür dileyecekti. Ama artık çok geçti. Ahmet Kaya, bir şarkının içinde kalmıştı.
“Bir Gün Anlayacaklar”
Ölmeden kısa süre önce Paris’te yaptığı basın açıklamasında, şu satırları söyledi:
“Bir gün birileri, Kürtçe bir şarkı söylemek isteyen bir adamın hiçbir ülkeyi bölmediğinin öyküsünü yazacak. O zaman anlayacaklar.”
Bugün doğum günü. Yaşasaydı 68 yaşında olacaktı. Ama onun sesi, yılları aşan bir yankı gibi sürüyor. Şarkıları yeniden söyleniyor, genç müzisyenler tarafından yeniden yorumlanıyor. Çünkü o, sadece şarkı yazmadı; Türkiye’de söylenemeyeni söyledi.




