Türkiye’de yer adlarının değiştirilmesi meselesi, sadece bir “harita düzeltmesi” ya da “yazım birliği” çalışması değildir; dil, kimlik ve kamusal hafıza üzerinde kalıcı etkileri olan, uzun soluklu bir devlet pratiğidir. Siyasi bağlam değiştirse de uygulama, farklı dalgalar hâlinde yüzyıla yaklaşan bir süreklilik gösterir.

Kronolojinin ilk güçlü işaretlerinden biri, Osmanlı’nın son dönemine denk düşer. 5 Ocak 1916’da Harbiye Nazırı Enver Paşa, “İslâm olmayan milletlerin lisanıyla anılan vilayet, sancak, kasaba, köy, dağ, nehir… bilcümle isimlerin Türkçeye çevrilmesi” talimatını yayımlar. Devam eden savaşın yarattığı karışıklık nedeniyle uygulama aynı yılın 15 Haziran’ında askıya alınsa da bu emir, sonraki yılların siyasa hattını belirleyen bir eşik olarak anılır. Osmanlı’nın “halifelik” meşruiyeti nedeniyle Müslüman toplulukların dillerindeki yer adları o anda kapsam dışı kalsa da, yer adlarının “tektipleştirilmesi” fikri artık devlet aklının bir parçasıdır.

Haritalar ile Kürdistan – geremol

Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte bu hat kurumsallaşır. 1920’lerin ikinci yarısında, özellikle İstanbul’da Türkçe olmayan sokak ve meydan adlarına yönelik toplu değişiklikler yapılır; 1927’de tek bir hamlede 6.215 adın değiştirilmesi, uygulamanın ölçeğini gösterir. Bu yıllarda ithal haritalarda yer alan “Ermenistan”, “Kürdistan” ve “Lazistan” gibi tarihsel bölge adlarının kullanımının yasaklanması, toponimiye bakışın ideolojik çerçevesini de açık eder: Amaç, resmî kayıtlarda tek dilli ve tek kimlikli bir coğrafya anlatısı kurmaktır.

Sistemin kalbi 1950’lerde kurulur. 1952’de İçişleri Bakanlığı’na bağlı “Ad Değiştirme İhtisas Kurulu” devreye girer. Kurul; Türk Dil Kurumu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Genelkurmay ve ilgili bakanlıklardan temsilcilerle çalışır. Gerekçe metinleri “yazım birliği”, “tekrar eden adların ayıklanması”, “yabancı ve bölücü adların tasfiyesi” gibi ifadelerle standardize edilir. Kurulun 1978’e kadar süren çalışmaları sonucunda ülke genelinde köylerin yaklaşık yüzde 35’inin adı değiştirilir: 12.211 köy/kasaba adı ile yaklaşık 4.000 dağ, ırmak ve diğer coğrafi ad böylece dönüştürülür. Toplamda 28 bin civarında adın değiştiğini gösteren bu rakamlar, 1968 tarihli “Köylerimiz” kitabının önsözündeki “yaklaşık 12.000 köy adının Türkçeleştirildiği” beyanıyla da teyit edilir. Sadece yerleşim adları değil, topoğrafya da bu dalgadan payını alır; böylece resmî harita dili, çok dilli tarih katmanlarını görünmez kılan bir “üst anlatı”ya kavuşur.

Değiştirilen adların dillerine bakıldığında, dağılımın azınlık ve yerel dillerin yoğun olduğu bölgelerde toplandığı görülür. Çeşitli derlemelere göre yaklaşık 4.200 Rumca/Yunanca, 4.000 Kürtçe-Zazaca, 3.600 Ermenice, 750 Arapça, 400 Süryanice, 300 Gürcüce, 200 Lazca ve daha küçük sayıda başka dillerdeki adlar sistematik biçimde Türkçeleştirilmiştir. Bu tablo, uygulamanın sadece teknik bir “standartlaştırma” olmayıp, kültürel ve demografik katmanları hizalamaya dönük olduğunu da gösterir.

Somut örnekler, yöntemi görünür kılar. Bazı adlar “benzetilerek” Türkçeleştirilir: Ağhtamar’ın “Akdamar”a dönüşmesi, ses ve görsel çağrışım üzerinden meşrulaştırılmış bir uyarlama izlenimi yaratır. Bazılarında tarihsel ad haritadan silinir ama gündelik dilde yaşar: Nusaybin’in kadim “Nisibis”i, Dargeçit’in yaygın “Kerboran”ı ya da İdil’in yerel “Hezex”i gibi. Mardin hattında Kızıltepe’nin Koçhisar’dan Kızıltepe’ye dönüşümü, Tur Abdin coğrafyasındaki Süryanice adların yerini Türkçe karşılıklara bırakması, toponiminin yalnızca “adres” değil, “bellek” olduğunu düşündürür.

Kürt sorunu ve kökenleri - Evrensel

1980 askeri darbesi, sürece idari ivme kazandırır. 1983’te komisyon yeniden açılır ve 280 köyün adı daha değiştirilir. 1990’ların OHAL pratiği, sahada tabelaların sistematik biçimde yenilenmesi, yerel adların nüfus ve posta kayıtlarından, okul atlaslarından ayıklanması gibi uygulamalarla bu politikayı pekiştirir. Ancak tüm bu adımlara rağmen, ev içi dil ve sözlü kültür, eski adları yaşamaya devam ettirir. Bunun sembolik örneklerinden biri, 2009’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Bitlis’in resmî adı Güroymak olan ilçesini “Norşin” diye anmasıdır; resmî haritayla gündelik hafıza arasındaki mesafenin kısa bir anlık görünür olması anlamına gelir.

2000’lerle birlikte bazı belediyeler ve kültür kurumları, çift dilli/ikili ad kullanımına yönelir. Tabelalarda parantez içinde tarihsel/yerel adın gösterilmesi, müze–sergi metinlerinde katmanlı adların birlikte anılması, turizm rotalarında çok dilli rehberlik gibi pratikler, resmî adları değiştirmeden de yerel adı kamusal alanda görünür kılmanın yollarını dener. 2016 sonrasında bu girişimlerin pek çoğu geri çekilir; çift dilli tabelalar kaldırılır. Buna karşılık yerel tarih ve arşiv çalışmaları, dijital haritalar ve akademik yayınlar, tarihsel adları belge ve verilerle yeniden görünür kılmaya devam eder. Bugün tartışma, bir bakıma iki katmanın –“haritanın dili” ve “hafızanın dili”nin– nasıl yan yana duracağı sorusu etrafında dönmektedir.

Diyarbakır'da belediyeye Kürtçe tabela - Günün Haberleri CNN Türk

Bu uzun kronoloji, yer adlarını yalnızca teknik bir envanter maddesi olmaktan çıkarır; aidiyet, yön bulma, arşiv ve eğitim gibi alanlarda hissedilen sonuçlar doğurur. Bir köyün adının değişmesi, nüfus kütüğünden posta adresine, okul müfredatından mezar taşına uzanan bir dizi metne ve pratiğe yansır. Ninni ve türkülerin söylediği “eski ad” ile GPS’in gösterdiği “yeni ad” arasındaki fark, kuşaklar arası iletişimde küçük kırılmalar yaratır. Harita başka, hafıza başka konuşmaya devam eder.

Bugün gelinen noktada iki eğilim yan yana görülür: Bir yanda resmî envanterlerde ve güncel idarî pratiklerde tek dilli toponimi ısrarı; öte yanda, kültür–turizm projeleri ve dijital arşivlerin desteklediği katmanlı anlatı. Bazı yerlerde yerel inisiyatifler eski adları sözlü tarih projeleriyle kayıt altına alıyor; aile albümlerindeki notlardan, kilise–manastır kayıtlarından, mezat kataloglarından iz sürerek, çok dilli coğrafyanın “silik katmanları”nı ortaya koyuyor. Bu çabalar, resmî adın değişmediği durumlarda bile, yerel adı kamusal bellekle yeniden buluşturmanın yollarını açıyor.

Sonuç olarak, “yer ismini değiştirmek neyi değiştirir?” sorusunun cevabı tek kelimeyle “her şeyi” değildir; ama çok şeydir. Dilin kamusal görünürlüğünü, kimlik ve aidiyet duygusunu, mekânla kurulan duygusal bağları, arşivlerin erişilebilirliğini, müfredatın içeriğini ve kuşaklar arası aktarımı değiştirir. Bu nedenle toponimi tartışmaları, siyasi konjonktürün ötesinde, ortak yaşamın dilini ve hafızasını konuşmanın bir yoludur. Haritalar güncellenebilir; ancak haritanın altındaki hikâyeyi doğrulukla ve çoğullukla anlatmak, bu uzun tarihin en kritik gereğidir.


Kaynakça:

  • Vikipedi: Türkiye’de yerleşim isimlerinin değiştirilmesi (tarihçe, komisyon, sayılar, örnekler).

  • BBC Türkçe: “Kürtçe köy isimleri geri dönüyor mu?” arka plan dosyası (2009).

    Mardin’de ikisi kardeş üç kadın evlerinde ölü bulundu
    Mardin’de ikisi kardeş üç kadın evlerinde ölü bulundu
    İçeriği Görüntüle
  • bianet: “Hayali Türkiye’nin Gerçek Adları” (toponimi ve kamusal hafıza tartışması).

  • Sevan Nişanyan, Kürtçe yer adları üzerine notlar ve yer adları veritabanı (dillere göre dağılım, örnekler).

Muhabir: Burçak Görel