1926’da Ermenistan’da çekilen Zarê (Kürtçesi Zerê), Kürt sinemasının bilinen ilk örneği olarak kabul ediliyor. Ermeni yönetmen Hamo Beknazarian’ın imzasını taşıyan film, yalnızca bir aşk hikayesi değil; Kürtlerin toplumsal yaşamını, geleneklerini ve feodal baskı altındaki kaderini sahneye taşıyan erken bir bellek kaydıydı.

Sessiz çekilen Zarê, 1970’te Kürt aydın Casimê Celil’in danışmanlığında seslendirilerek ikinci kez hayata döndü. Aradan geçen yüzyıla rağmen film hâlâ Kürt sinemasının ilk ışığı olarak anılıyor.

“Gerçek Doğu’yu göstermek istedim”

Beknazarian, 1927’de Sovyet Ekran dergisine verdiği röportajda, Zarê’yi çekme amacını şöyle anlatmıştı:

“Alman endüstrisinin Doğu’yu kadife elbiseler, lokum ve fıskiyelerle anlattığı filmler bana Doğu’nun nasıl çekilmemesi gerektiğini gösterdi. Ben gerçeği göstermek istedim: tezeği, yoksulluğu, dağ köylerini ve sade halkı.”

Bu sözler, sinemada oryantalizmin kırıldığı ilk anlardan birine işaret eder. Beknazarian, Kürtlerin günlük yaşamını göstermek için köylülerle birlikte yaşamış, onların dilini ve ritüellerini gözlemlemiştir. Röportajında, Kürtler hakkında 14 başlık altında bir araştırma programı hazırladığını söyler: inançlar, ilişkiler, meslekler, cinsiyet, misafirperverlik, doğum, ölüm, yas, mülkiyet, doğa… Bu çabanın sonucu, sinema tarihine geçen ilk etnografik Kürt filmidir.

Bir aşkın içinde bir toplum

Film, Yezidi bir Kürt köyünde geçer. Zare, köyün güzel kızı; Seydo ise fakir bir çobandır. Köyün ağası Temur Bey, Zare’yi kuma olarak almak ister. Ağa, şeyhler ve bürokratlarla işbirliği yaparak Zare’yi kaçırır. Zare direnir, cezalandırılır, köyde eşeğe ters bindirilip gezdirilir. Sonunda Seydo sevgilisini kurtarır, ağa ölür, aşk kazanır. Ama bu sadece kişisel bir hikaye değildir — film boyunca köyün erkek egemen düzeni, rüşvet ve sömürü eleştirilir.

Filmde öne çıkan temalar:

  • Feodal ağalık sistemi ve köylülerin sömürülmesi

  • Kadın bedeni üzerindeki tahakküm

  • Dinsel otorite ve bürokratik yozlaşma

  • Aşkın toplumsal baskıya direnişi

  • Zengin–fakir çatışması

Bu yönüyle Zarê, sosyalist gerçekçi sinemanın erken bir örneği sayılır. 1. Dünya Savaşı sonrası Sovyet Ermenistan’ında Kürtlerin yaşamına odaklanması, onu hem politik hem de kültürel açıdan benzersiz kılar.

Kameranın ardında bir keşif yolculuğu

Beknazarian, çekim öncesinde üç ay boyunca Kürt köylerini dolaşır. Ararat ve Alagez dağlarının eteklerinde yaşayan Brukî, Hesananî, Celalî gibi kabilelerle vakit geçirir. “Kürtlerin misafirperverliğinden çok şey öğrendim” der. Çekim ekibi 70 katırla dağ yollarından geçerek köylere ulaşır.


Filmde rol alanların çoğu köylülerdir. Gerçekçiliğin sınırına ulaşan sahneler, bazen tehlikeli biçimde “gerçeğe” dönüşür. Zare’nin köyde eşeğe ters bindirilerek gezdirildiği sahnede, köylü kadınlar rol yaptığını bilmedikleri oyuncuya saldırır. Yönetmen onu zor kurtarır.

Bu sahne, sinemanın ilk “gerçeklik krizlerinden” biridir: oyuncu ile karakter, sanat ile yaşam birbirine karışır.

Kürtlerin sosyolojisi, sinemanın gözünde

Zarê sadece bir melodram değildir; Kürt yaşamının görsel antropolojisidir. Filmde evlilik törenleri, göç sahneleri, yayla yaşamı, cenazeler, savaş dönüşleri gibi gündelik ayrıntılar yer alır. Yönetmen, bunları “Kürtlerin yaşamına dair yedi bölüm” olarak planlamıştır.

Bu sahnelerde:

Ödüllü Kürtçe oyun “Ji Kela Dimdimê” yeniden sahnede
Ödüllü Kürtçe oyun “Ji Kela Dimdimê” yeniden sahnede
İçeriği Görüntüle
  • Kadınların üretimdeki emeği

  • Erkeklerin boşta kalışı

  • Çocukların oyunları

  • Çobanlık ve göç ritüelleri
    doğrudan gözlemlenir.
    Bugün için film, 1920’lerin Kürt kültürüne dair en erken sinematografik kayıt olarak kabul edilir.

Stalin’den New York’a uzanan yolculuk

Zarê, Sovyetler’de büyük ilgi görür. Filmin Moskova’daki galasına Stalin de katılır ve şu yorumu yapar:

“Doğu halklarının hayatlarını bundan böyle yalnızca Ermeniler anlatsın. Bu konuda eşsizler.”

1931’de film New York’ta “Sovyet Sineması” salonunda gösterilir. Böylece Zarê, yalnızca Kürt sinemasının değil, Sovyet Doğu politikalarının da bir simgesine dönüşür. Doğu halklarının temsiline dair yeni bir bakış önerir: egzotik değil, gerçek.

Yeniden keşif: 2011 gösterimi

Türkiye’de Zarê, 2011’de !f İstanbul Bağımsız Film Festivali kapsamında ilk kez seyirciyle buluştu. Diyarbakır Sanat Merkezi’nde düzenlenen özel gösterimde, Ermenistan’dan getirilen 35 mm kopya gösterildi. Bu, Kürt sinema tarihinin kayıp halkalarından birinin yeniden görünür olması anlamına geliyordu. Film bugün arşivlerde, sessiz dönem sinemasının bir kilometre taşı olarak korunuyor.

Kürt sineması buradan başladı

Bugün Bahman Ghobadi’den Kazım Öz’e, Hüseyin Karabey’den Shawkat Amin Korki’ye uzanan Kürt sinema geleneğinin kökleri, Zarê’nin sade kadrajında atılmıştır. Bir Ermeni yönetmen tarafından çekilmiş olsa da, bu filmdeki toplumsal duyarlılık ve estetik dil Kürt sinemasının geleceğini haber verir.

Beknazarian, Zarê ile sadece bir halkı anlatmadı; sinemanın belleğine “başka türlü bir Doğu”nun mümkün olduğunu kazıdı.

Zarê’nin mirası

Bugün Zarê, şu açılardan hâlâ benzersizdir:

  • İlk Kürt filmi olarak sinema tarihine geçmiştir.

  • Sosyalist gerçekçi üslubun erken örneğidir.

  • Ermeni ve Kürt sanatçıların ortak üretimidir.

  • Kadın direnişini merkeze alır.

  • Feodal düzeni ve rüşveti eleştirir.

  • Yezidi topluluğunun gündelik yaşamını sahneye taşır.

Yaklaşık bir asır sonra bile Zarê, hem sinema tarihi hem de toplumsal bellek açısından hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Kürt sineması, bir halkın yalnızca acılarını değil, yaşam direncini de anlatabileceğini ilk kez bu filmle gösterdi.


Kaynak: Haber Merkezi