10 Ekim 2015 sabahı, Ankara Garı önünde bir araya gelen binlerce insanın tek talebi barıştı. O kalabalığın arasına sızan iki canlı bombanın patlamasıyla, Türkiye tarihinin en ağır sivil katliamı yaşandı. Patlama anında 100’ü aşkın insan öldü, yüzlercesi yaralandı. O gün yalnızca bedenler değil, bir ülkenin umudu, ortak yaşam inancı da hedef alındı.

ÖHD’den Meclis’e 55 sayfalık rapor: “Öcalan dinlenmeli”
ÖHD’den Meclis’e 55 sayfalık rapor: “Öcalan dinlenmeli”
İçeriği Görüntüle


Saldırının faili IŞİD’ti; ama yıllar içinde açığa çıkan bilgiler, olayın yalnızca bir örgüt saldırısı değil, aynı zamanda bir devlet zafiyeti, hatta bir devlet sessizliği olduğunu gösterdi. Katliamdan önce IŞİD hücrelerine dair defalarca istihbarat raporu hazırlanmış, bazı üyeler takibe alınmış, sınır hareketleri kayıt altına alınmıştı. Ancak bu bilgiler miting öncesinde hiçbir güvenlik önlemiyle buluşmadı.
Miting günü alanda görevli polis sayısı olağanüstü düşük tutulmuş, kontrol noktaları sınırlı bırakılmış, sağlık ekipleri alana geç ulaşmıştı. Patlama sonrası ambulansların girişi bile geciktirilmiş, yaralılar kendi imkânlarıyla taşınmıştı.

10 Ekim Katliamı'nın Sekizinci Yılı: Acımız taze

“Bu dosyada eksik olan, hesap vermeyenlerdir.”

Katliamdan sonra açılan davalar, uzun ve sancılı bir sürecin başlangıcı oldu. 36 sanık hakkında iddianame düzenlendi; 16’sı firari kaldı. Mahkeme süreci yıllarca sürdü, onlarca celse yapıldı ama esas sorular hep havada asılı kaldı.


Faillerden bazıları ağırlaştırılmış müebbet aldı, fakat dava hiçbir zaman “insanlığa karşı suç” olarak tanımlanmadı. En kritik eksiklik ise devletin kendi sorumlularını soruşturmayı reddetmesiydi. Emniyet, istihbarat, valilik gibi kurumların ihmalleri defalarca belgelenmesine rağmen hiçbir kamu görevlisi yargılanmadı.
Davaya katılan ailelerin her bir celsede dile getirdiği öfke aynıydı: “Biz adalet değil, gerçeği istiyoruz.” Ancak mahkemelerde bu ses hep duvarlara çarptı. Mahkeme heyetleri değişti, talepler reddedildi, dosyalar savruldu. Anayasa Mahkemesi dahi, yaşam hakkı ihlali iddialarını görmezden geldi.


Tazminat davalarında ise devlet, kendi hizmet kusurunu tanımadı. “Olay önlenemezdi” savunmasıyla geçiştirilen başvurular, ailelerin yarasını daha da derinleştirdi.

“Adalet bekleyenler için zaman durdu.”

Bugün 10 Ekim’in üzerinden tam on yıl geçti. Her yıl aynı yerde, aynı saatte toplanan insanlar, kaybettiklerinin isimlerini okuyarak anıyorlar. Ancak anmalar bile çoğu zaman polis barikatlarıyla çevriliyor.

10 Ekim Katliamı'nda yitirdiğimiz güvercinler sekizinci ayında anıldı – DİSK
O gün yakınlarını yitirenler, birer tanık değil; adaletin sürekliliğini talep eden bir hafıza hareketinin taşıyıcısı oldular. 10 Ekim Barış Derneği’nin çabalarıyla dava izleniyor, belgeler toplanıyor, her duruşma sonrası “unutmadık, affetmedik” deniyor.
Bu 10 yıl, adalet arayışının bitmeyen bir yürüyüşüne dönüştü. Yaralılar hâlâ tedavi görüyor, psikolojik desteğe erişemeyenler kendi dayanışma ağlarını kuruyor.

10 Ekim aileleri her yıl tekrarlıyor: “Barış istedik, öldürüldük. Adalet istiyoruz, bekliyoruz.”