Kürt edebiyatının en güçlü isimlerinden Cegerxwîn, gerçek adıyla Şexmûs Hesen Mihemed, 1903 yılında Mêrdîn’e (bugünkü Batman’ın Gercüş ilçesi) bağlı Hesara (Hesarê) köyünde dünyaya geldi. Çocuk yaşta babasını kaybetti; 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ailesiyle birlikte Rojava’nın Amûdê kentine göç etti. Burada annesini de kaybeden Cegerxwîn, küçük yaşta çobanlık ve ırgatlık yaptı; hayatın zorluklarını erken yaşta tanıdı.

Medrese eğitimini tamamladıktan sonra Til Şair köyünde “Mela Şexmûs” olarak görev aldı. Ancak onu bir din adamından çok, halkının hikâyelerini, acılarını ve umutlarını dile getiren bir helbestvan (şair) kimliği tanımlayacaktı. 1925 yılında patlak veren Şêx Seîdê Pîran İsyanı, onun hayatında bir dönüm noktası oldu. İsyanın kanla bastırılması, genç Mela Şexmûs’un kalbinde derin bir yara açtı. Bu yara, şiirlerinde yankı bulacak bir kimliğe dönüştü: “Cegerxwîn”. Yüreği yaralı demekti.

Cegerxwîn’in şiirleri, bu acının içinde filizlendi. Onun dizelerinde hem bireysel bir sızı hem de halkının yüzyıllardır süren mücadelesinin yankısı duyuldu. “Cegerxwîn” adını alması da bu içsel dönüşümün sembolüydü; acıyı yalnızca hissetmekle kalmadı, onu direnişin ve uyanışın dili haline getirdi.

Bağdat’tan Kamışlo’ya, Stockholm’e Uzanan Yol

1928 yılında Kürtçe şiirler yazmaya başlayan Cegerxwîn, Celadet Ali Bedirhan’ın çıkardığı “Hawar” dergisi etrafında şekillenen yeni Kürt edebiyatı akımının önemli bir ismi oldu. Bu dönemde yalnızca edebiyatta değil, siyasette de aktifti. 1937’de Xoybûn örgütü içinde yer aldı; 1946’da Civata Azadî û Yekîtiya Kurd (Özgürlük Meclisi ve Kürt Birliği) adlı yapılanmanın başkanlığına getirildi. İki yıl sonra Suriye Komünist Partisi’ne katıldı, 1954’te milletvekili adayı oldu ve Cizîrê İçin Barış Komitesi başkanlığı yaptı.

BIJI: Hip Hop’un İçinden Geçen Kürt Hafızası
BIJI: Hip Hop’un İçinden Geçen Kürt Hafızası
İçeriği Görüntüle

Siyasi baskılar nedeniyle defalarca gözaltına alındı ve işkence gördü. 1957’de partiden ayrılarak Suriye Kürdistan Demokrat Partisi’nin kuruluşunda yer aldı. Cegerxwîn, hiçbir dönemde yalnızca “şiir yazan” biri olmadı; o, kalemiyle halkının özgürlük mücadelesini savundu.

1959’da Irak’a geçti ve burada Bağdat Üniversitesi’nde Kurmanci şivesiyle Kürtçe ders veren ilk öğretmen oldu. Bu, Kürt dili için tarihsel bir adımdı. Bağdat Radyosu’nda çalışarak Kürtçenin kamusal alanda duyulmasına katkı sundu. Cegerxwîn, bir yandan öğrencilerine dilini öğretirken, diğer yandan “kimliksizleştirilmek” istenen bir halkın belleğini yeniden kuruyordu.

1969’da Güney Kürdistan’a geçip Mela Mustafa Barzani’nin mücadelesine destek verdi, 1973’te Lübnan’a geçti. Burada, Kürt kimliğini sorgulayan ve toplumsal dirilişi simgeleyen “Kîme Em?” (Biz Kimiz?) adlı derlemesini yayımladı. 1979’da İsveç’e göç ederek Stockholm’e yerleşti. Artık sürgün, onun ömrünün doğal hâline gelmişti. Ama sürgün olduğu hiçbir yerde sessiz kalmadı; şiiri, politik ve kültürel direnişin dili olarak yaşamaya devam etti.

Dil, Halk ve Edebiyat Mirası

Cegerxwîn’in en büyük kaygısı, Kürtçenin yok olma tehlikesiydi. Bu nedenle ömrü boyunca yalnızca şiir değil, aynı zamanda dilbilgisi, sözlük, folklor ve tarih kitapları yazdı. Kürt dilinin kurallarını sistematize eden “Destûra Zimanê Kurdî” (1961, Bağdat), iki ciltlik “Ferheng” (1962), ve halk anlatılarını derlediği “Folklora Kurdî” (1988, Stockholm) eserleri bu çabanın ürünüydü.

Edebi üretkenliği, aynı zamanda bir tarihsel tanıklıktı. “Tarîxa Kurdistanê” (Kürdistan Tarihi) adlı üç ciltlik eseri, ölümünden sonra yayımlandı ve Kürt tarih yazımında önemli bir kaynak haline geldi. Şiir divanları arasında ise Agir û Pirûsk (1945), Sewra Azadî (1954), Kî me Ez? (1973), Ronak (1980), Zend-Avesta (1981), Şefaq (1982), Hêvî (1983) ve Aşitî (1985) öne çıktı. Bu eserler, yalnızca estetik değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın kayıtları olarak da okunur.

Cegerxwîn, 22 Ekim 1984’te İsveç’in Stockholm kentinde hayata gözlerini yumdu. 81 yıllık ömrü, yoksullukla, sürgünle, mücadeleyle geçti. Ancak o, her defasında kalemiyle yeniden dirildi. Cenazesi, vasiyeti üzerine Kamışlo’da (Qamişlo) toprağa verildi.

Bugün, ölümünün 41. yılında Cegerxwîn yalnız bir şair olarak değil, bir halkın diliyle yeniden doğan sesi olarak anılıyor. Onun şiirleri, Kürt halkının acısını umutla, sürgününü dirençle, dilini sevgiyle anlatmaya devam ediyor.