Charles Darwin’in 160 yıl önce öne sürdüğü doğal seçilim teorisi, organizmaların çevrelerine uyum sağlayacak şekilde evrimleşmesini açıklıyor. Ancak bu süreç, neden bazı türlerin neredeyse her ortamda yayılırken çoğunun sınırlı alanlarda kaldığını hâlâ tam olarak açıklayamıyor.

Arizona Üniversitesi’nden Prof. Brian Enquist liderliğindeki araştırma ekibi, geniş iklim toleransına sahip bitki türlerinin ekolojik olarak baskın hâle geldiğini ortaya koydu. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan çalışma, bazı bitkilerin neden nadir, bazılarının ise tüm ekosistemleri domine ettiğini gösteren küresel kanıtları sunuyor.

Arizona çölünde gözlemlenen kaktüsler, yüksek sıcaklık ve kuraklık koşullarına dayanacak şekilde özelleşmişken, bu adaptasyonlar onları belirli alanlarla sınırlıyor. Öte yandan, sıcak, soğuk, kuru ve nemli iklimlerde hayatta kalabilen türler gezegen genelinde yayılabiliyor. Araştırmada, tüm kıtalardan 300.000 kara bitkisi türü incelendi ve ekolojik baskınlık ile iklim toleransı arasındaki bağlantı doğrulandı.
Baskın türler, tüm ağaç türlerinin yaklaşık %1’ini oluşturmasına rağmen dünya genelindeki ağaç bolluğunun %60-70’ini kapsıyor. Örneğin, Amerika kökenli Tecoma stans (sarı çan), sıcak bölgelerde yaygın olarak bulunuyor ve ekosistemlerin işleyişini şekillendiriyor. Enquist, “Baskın türler sadece şanslı değil; doğal seçilim sayesinde giderek daha geniş çevresel alanlarda hayatta kalacak şekilde evrimleştiler” dedi.

Baskın türler, biyokütle üzerinde söz sahibi olarak enerji ve karbon döngüsünü etkiliyor, toprak kimyasını değiştiriyor ve diğer canlılar için yaşam alanları sağlıyor. Araştırma, Darwin’in daha az incelenmiş fikirlerini küresel ekolojiye taşıyarak, evrim teorisini genişletiyor.
Araştırmacılar, iklim değişikliğine karşı baskın türlerin adaptasyon ve dayanıklılık avantajına sahip olduğunu vurguluyor. Ancak bu türlerin beklenmedik koşullarla karşılaşması ekosistemlerde zincirleme etkiler yaratabilir. Nadiren bulunan türler, örneğin Sonoran Çölü’ndeki dev kaktüsler, artan sıcaklık ve uzun süren kuraklık nedeniyle yok olma riskiyle karşı karşıya.

Bu çalışma, biyolojik bolluk ve nadirliğin ardındaki kuralları belirleyerek, türlerin gelecekteki dağılımını ve koruma önlemlerinin nasıl şekilleneceğini öngörmeye olanak tanıyor. Araştırmacılar, iklim değişikliğiyle hangi türlerin baskın kalacağını ve hangilerinin risk altında olduğunu daha iyi tahmin etmek için çalışmalarını sürdürüyor.
Enquist, “Verilerimiz, biyolojik çeşitlilik merkezlerini haritalandırmamıza ve iklim değişikliğinin hangi türleri tehdit edeceğini önceden görmemize olanak sağlıyor” dedi. Postdoctoral araştırmacı Gabriel Moulatlet ise, “İnsan refahı bitkilere bağlı. İklim değişikliği, ormansızlaşma ve habitat kaybı hızlanırken, bitki yaşamının evrimini ve gelecekteki yanıtlarını anlamak kritik” ifadelerini kullandı.
Araştırma, Lovejoy Center for Bridging Biodiversity, Conservation Science, and Policy ile Arizona Institute for Resilience tarafından desteklendi.




