Türkiye’de “Kürt kökenli” ifadesi, uzun süredir siyasal dilin arka planında sessizce dolaşan, kriz anlarında ise merkeze fırlayan bir kavram. Son dönemde CHP içinden gelen açıklamalar ve buna verilen tepkiler, bu ifadenin yalnızca bir sözcük tercihi olmadığını; devlet dili, kimlik siyaseti ve inkâr rejimi açısından hâlâ belirleyici bir işlev gördüğünü bir kez daha gösterdi.
Tartışma, CHP Milletvekili Ümit Dikbayır’ın kamuoyuna yansıyan açıklamalarıyla görünür hâle geldi. Dikbayır, Türkiye’de “Kürt halkı” diye ayrı bir siyasal öznenin bulunmadığını, yalnızca “Kürt kökenli vatandaşlar” olduğunu vurguladı. Bu vurgu, yalnızca bir terminoloji tercihi değil; Kürt meselesinin nasıl çerçevelenmesi gerektiğine dair güçlü bir siyasal pozisyon içeriyordu. Dikbayır’ın metni baştan sona okunduğunda, üç temel eksen öne çıkıyordu: halk kavramına itiraz, güvenlik merkezli okuma ve Kürt kimliğinin siyasal özne olmaktan çıkarılması.

“Halk” Kavramına Duyulan Tedirginlik
Dikbayır’ın metninde en dikkat çekici unsur, “halk” kelimesine yönelik açık rahatsızlıktı. Ona göre “halk” ve “millet” kavramları siyasal egemenlik çağrışımı taşıyor, bu nedenle bilinçli olarak kullanılıyor ve dayatılıyordu. Bu yaklaşım, Türkiye siyasal tarihinde yeni değil. Siyaset bilimci Mesut Yeğen, Türk devlet söylemini incelediği çalışmalarında, “Kürt halkı” ifadesine duyulan refleksin, Kürtlerin kolektif bir siyasal özne olarak tanınmasından duyulan yapısal korkuyla ilişkili olduğunu vurgular. Yeğen’e göre sorun, Kürtlerin varlığı değil; Kürtlerin bir halk olarak adlandırılmasıdır.
Bu noktada “Kürt kökenli” ifadesi devreye girer. Çünkü bu ifade, Kürtleri tamamen yok saymaz; ama onları tarihsel ve kolektif bağlamından kopararak bireysel bir biyografik kategoriye indirger. Kürtler vardır, ama Kürtlük bugünün değil, geçmişin meselesidir. Bu, inkârın sert biçimi değil; yumuşatılmış, güncellenmiş hâlidir.
PKK Parantezi ve Güvenlik Dili
Dikbayır’ın açıklamalarının büyük bölümü PKK vurgusu etrafında şekillendi. PKK’nın Kürtleri temsil etmediği, en büyük zararı Kürtlere verdiği ve Kürtlerin PKK’dan kurtulmak isteyen esas kesim olduğu vurgulandı. Bu tespitlerin bir kısmı toplumsal karşılık bulsa da, akademik literatür bu tür söylemlerin nasıl işlediğine dair daha karmaşık bir tablo sunar.
Murat Somer ve İlter Rüma gibi araştırmacılar, Türkiye’de Kürt meselesinin uzun süredir güvenlik parantezi içinde ele alındığını, bu parantezin Kürt kimliğini sürekli olarak şiddetle ilişkilendirdiğini belirtir. Bu ilişkilendirme, yalnızca silahlı örgütle mesafe koymakla kalmaz; Kürtlerin meşru siyasal temsil ve ifade kanallarını da daraltır. “PKK Kürtleri temsil etmez” cümlesi, çoğu zaman şu örtük sonuca bağlanır: Kürtler zaten temsil edilemez.
CHP İçinden Gelen İtirazlar
Bu dil, CHP içinde de itirazla karşılandı. CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, TBMM kürsüsünden yaptığı konuşmada, söz konusu açıklamaların Kürt halkının inkârı anlamına gelebileceğini ve bölgede eski endişeleri yeniden canlandırdığını ifade etti. Alp’in vurgusu, yalnızca bugüne değil; Kürtlerin tarihsel hafızasına işaret ediyordu. Çünkü “inkâr”, Kürtler açısından soyut bir kavram değil; kuşaklar boyunca deneyimlenmiş bir devlet pratiğidir.

Tartışma, TBMM’deki Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na da taşındı. DEM Parti Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın “köken möken demeyin” çıkışı, bu noktada sembolik bir kırılma yarattı. Beştaş’ın itirazı, akademik literatürde sıkça tartışılan bir sorunu gündelik ve sert bir dille özetliyordu: Kimliğin sürekli olarak tanımlanması, aslında onun sınırlandırılmasıdır.

“Köken” Dilinin Sosyolojik Anlamı
Sosyoloji ve sosyal psikoloji literatürü, “köken” vurgusunun masum olmadığını açıkça ortaya koyar. “Kürt” demek, bugünü ve sürekliliği ifade ederken; “Kürt kökenli” demek, kimliği geçmişe iter. Bu dil, eşitlik iddiası taşır gibi görünse de, örtük bir hiyerarşi üretir. Bilgin’in kimlik inşası üzerine yaptığı çalışmalar, bu tür dilsel tercihlerinin sosyal mesafe yarattığını ve “üst kimlik–alt kimlik” ilişkisini normalleştirdiğini gösterir.
Bu nedenle “Kürt kökenli” ifadesi, eşit yurttaşlık dili değildir. Aksine, Kürtlerin kolektif hafızasını, siyasal taleplerini ve özneleşme kapasitesini görünmez kılan bir çerçeve sunar.
Kaynakça
Yeğen, M. (2007). Turkish nationalism and the Kurdish question. Ethnic and Racial Studies, 30(1), 119–151.
Somer, M. (2004). Turkey’s Kurdish conflict: Changing context and implications. Middle East Journal, 58(2), 235–253.
Rüma, İ. (2011). External pressure and Turkish discourse on the Kurdish question. Turkish Studies, 12(1), 37–56.
Çelik, A. B., & Rumelili, B. (2006). Necessary enemies: Others and the securitization of identity. New Perspectives on Turkey, 35, 111–140.




